Gizem Kosova*

18 Nisan 2024 

‘Sicher in Kreuzberg’ Berlin’deki Küçük İstanbul” kitabı, İstanbul Bilgi Üniversitesinde akademisyen olan Ayhan Kaya’nın 1997 yılında Warwick Üniversitesi’nde “Constructing Diasporas: Turkish Hip-Hop Youth in Berlin” adıyla tamamladığı doktora tezine dayanmaktadır. Araştırmasının amacını Berlin’de yaşayan bir grup Türk gencinin diasporik kimlik oluşum süreçlerini ve kimlik siyasetlerine etki eden faktörleri incelemek olarak belirten Ayhan Kaya, bu kitapla 1990’lı yılların sonu ve 2000’li yılların başında göç alanında hararetli bir şekilde yürütülen diaspora ve kimlik tartışmalarında yerini almıştır (Kaya, 2000).

Kaya’nın araştırmasının merkezinde Kreuzberg’de sistematik dışlanma, ayrımcılık ve yabancı düşmanlığına maruz kalan Türk Hip-Hop gençliğinin odağında diaspora siyaseti yer alır. Bu bağlamda Kreuzberg’in diasporada yaşayan göçmenler için anlamı “Küçük İstanbul” olarak yeniden kurgulanmıştır. Kaya’ya göre Türkler tarafından yaratılan “Küçük İstanbul”, yalnızca anavatan ile diaspora arasında bir tür sembolik köprü oluşturmakla kalmaz, aynı zamanda da orada yaşayan diasporik özneler için güçlü bir aidiyet bilincinin mekânıdır.  Kaya, Kreuzberg’de yaşayan gençler arasında yayılan ve yeni bir üslup kazanan hip-hop kültürüne de ayrıca bir önem atfeder; yapısal dışlanmaya maruz kalan Türk gençleri özneliklerini bu kültür üzerinden yeniden inşa ederler. Bu yazıda, tıpkı araştırmacının yaptığı gibi bahsi geçen inşa sürecini Berlin’de yaşayan Türk Hip-hop gençlerinin geliştirdiği kimlik siyasetleri üzerinden inceleyeceğiz.

Bu araştırmada Ayhan Kaya nitel araştırma yöntemlerini kullanmış, Kreuzberg’de bulunan Nauny Ritze ve Chip gençlik merkezleri ile BTBTM öğrenci derneğinde yer alan çeşitli hip-hop gruplarındaki Türk gençleriyle yarı yapılandırılmış derinlemesine görüşmeler gerçekleştirmiş ve aynı zamanda bu yerlerde katılımcı gözlemci olarak elde ettiği bulguları aktarmıştır.

1961 yılından itibaren Türkiye’den Almanya’ya göç eden işçilerin “misafir göçmen” veya “kapitalizmin edilgen kurbanları” olmadığı açıktır ve yaşadıkları toplumda daimi ikâmet eden bu göçmenler başlı başına birer aktör ve karar alıcı bireylerdir. Çeşitli siyasal katılım stratejileri etrafında yaşadıkları ülkenin siyasal ve ekonomik yaşantılarına entegre olmak isterlerken bu göçmenler Almanya basınında yaşadıkları topluma entegre olamamış uyumsuz bireyler olarak temsil edilir. Aynı zamanda bu göçmenler siyasal karar alma süreçlerinin dışında bırakılmış, yapısal anlamda marjinalize edilmiştir. Karşı karşıya kaldıkları dışlanma sonucunda da etnik bazlı siyasal katılım stratejileri geliştirmiş ve etnik yapılar çerçevesinde örgütlenmeye başlamışlardır. Diğer yandan bu göçmenler, azınlık ve diaspora stratejileri gelişmiş, bunlar arasında da diasporik stratejiyi gündelik hayatlarında daha sık harekete geçirmişlerdir. Ayhan Kaya’ya göre diasporik kimlik büyük ölçüde iletişim ve ulaşım teknolojileriyle şekillenen ve yeniden müzakere edilen bir kavramdır. Dolayısıyla göçmenler sıklıkla anavatanlarıyla hem gerçek hem sembolik bağlar kurabilmektedirler. Yine diasporik kimlik sayesinde, özneler Almanya’daki milliyetçi politikaların yarattığı hegemonyayı parçalayabilmektedirler. Diğer bir deyişle, diasporik özneler kendilerine Kreuzberg’de yarattıkları vatan aracılığıyla yabancı gördükleri bir ortamda sembolik bir kalenin içine sığınırlar. Bu kalede yalnızca birinci kuşak göçmenler değil aynı zamanda onların çocukları da diasporik stratejilerini siyasi ve sosyal alanda harekete geçirirler.

Araştırmacının altını çizdiği bir diğer önemli nokta da Almanya’daki bazı etnik kuruluşların diasporik Türk kültürüne tözcü bir bakış açısıyla yaklaşmasıdır. Bunun sonucunda da azınlıkların düşünce sistemleri yalıtılmış ve değişmez bir bütün olarak ortaya koyularak çokkültürlülük ideolojisinin bir parçası haline getirilmeye çalışılmıştır. Çokkültürlülük ideolojisiyle beraber azınlıklara yalnızca kendilerini etnisite ve kültür eksenlerinde tanımlayabilmelerine hak tanınır ve maruz kaldıkları sınıfsal ve siyasal eşitsizliklerin üstü örtülür.

Diasporik gençler, günlük yaşantılarında çeşitli dünyaları aynı anda yaşamak zorunda kalırlar ve böylece farklı kültürler arası arası geçiş yapabilme becerisi kazanırlar. Diğer yandan gençler yaşadıkları diasporik mekânın kültürel çeşitliliği içinde kendi kültürlerini ön plana çıkaran bir söylem geliştirirler ve bu söylemi de hegemonik söyleme karşı kullanırlar. Medyada Türk gençleri bir ‘kimlik sorunu’ çerçevesinde temsil edilir; bu temsile göre gençlerin iki kültür arasında sıkıştığı ve dolayısıyla iki kültürü tam olarak benimseyememelerinden ötürü kimlik krizi yaşadıkları belirtilir. Kaya’ya göre, orta sınıf Türk gençleri bu temsili sorunsallaştırıp kimliklerini yeniden müzakere ederken, işçi sınıfı gençlik ise medyadaki temsillerini bir sorunsal olarak algılamaz.

Hip-hop kültürü aracılığıyla hem ‘otantik’ kültürel sermayelerini hem de evrensel transkültürel sermayelerini bir arada kullanabilen etnik azınlığa mensup olan Türk hip-hop gençliği bir yandan Alman milliyetçiliğine karşı kendi kültürel milliyetçiliklerini diğer yandan içinde bulundukları diasporik mahalledeki kültürel alaşımdan etkilenip senkretik bir ‘üçüncü kültür’ geliştirmişlerdir. Bu bağlamda Ayhan Kaya, senkretik bir ‘üçüncü kültür’ün uluslararası iletişim, ulaşım ve etkileşimi aracılığıyla oluştuğunun altını çizer.

Kaya’ya göre, diasporik kültürel formun önemli bileşenlerinden biri de Türk rap sanatçılarıdır. Yerel müzik unsurlarıyla evrensel olanı birleştiren Kreuzberg’deki rap sanatçılarını Ayhan Kaya “çağdaş ozanlar” olarak kavramsallaştırır ve bu ozanların hem siyasal hem de kültürel anlamda Türk diasporasını temsil edebileceğini belirtir. Kaya (2000) aynı zamanda Cartel, Islamic Force, Erci-E, Ünal ve Azize-A gibi bazı rap sanatçılarına ve gruplarına Antonio Gramsci’nin ‘organik entelektüel’ misyonunu yükler. “Siyasete yeni katılan ve baskı altında tutulan grupların içinden çıkan aydınları” ifade eden Gramsci aynı zamanda her toplumsal grubun ya da sınıfın kendi entelektüelini ürettiğini belirtir. Kaya’nın ‘organik entelektüel’ olarak tanımladığı sanatçılar da diaspora toplumunda hissedilen ayrımcılığı, dışlanmayı, baskıyı ve eşitsizliği etnik ve sınıfsal bilinç düzeyine çıkarırlar; hegemonik çoğunluğa karşı direnme yoluyla muhalif bir cepheyi örgütlerler. Rap müziğindeki popüler şarkıları dinleyen diasporik Türk gençliği de Alman ulusal eğitim sistemi içinde asimile olan kültürlerini yeniden hatırlar ve böylece bu şarkılar onların kimlik siyasetlerine etki eder. Ayhan Kaya son olarak da diasporik kimliğin içinde aynı anda kültürel tözcülüğü ve kültürel değişim süreçlerini barındırdığını vurgular.

Kaya çalışmasında diasporada yaşayan gençleri diasporik özne olarak tanımlamış ve bu öznelerin kimliklerini nasıl inşa ettiğini, sosyal ilişkilerini nasıl kurduğunu ve yapısal dışlanmaya karşı hangi stratejilerle yaşadıkları toplumda var kalmaya çalıştıklarını anlamayı amaçlamıştır. Bu çalışmada diasporik öznelerin “iki kültür arasında kalmış” ve “dejenere” olmuş göçmenlerden değil, yaratıcı öznelerden oluştuğu vurgulanmıştır.

Kaya’ya göre araştırma, “kültürel alaşım”, “diasporik bilinç” ve “küreselleşme” gibi kavramları ele almasıyla Almanya’da Türkiye’den gelen göçmenlere dair yapılan diğer çalışmalardan ayrılır. Gökçe Yurdakul’un (2002) aktarımına göre, küreselleşme çağında ulus devletler diasporalar üzerindeki etkisini giderek kaybetmeye başlar. Dolayısıyla etnik gruplar artan küresel etkileşimler sonucu ulusaşırı cemaatlere evrilir. Michal Bodemann (2001) ise diasporik kimlikleri inşa etme ve sürdürmede ulus-devletin önemli bir aktör olduğunu savunur. Yurdakul’a göre de “’Sicher in Kreuzberg’ Berlin’deki Küçük İstanbul” araştırması literatürdeki bu ikiliği aşması açısından dikkat çekicidir (Yurdakul, 2002). Böylece Kaya’nın diaspora kavramını daha geniş bir yelpazeden ele alarak hem ulus devletin dinamiklerini hem diasporik kültürü hem de küreselleşme olgusunu göz önünde bulundurarak kendi özgün sentezini üretir.

Almanya’daki Türk diasporasını inceleyen araştırmalara baktığımız zaman sıklıkla bu araştırmaya referans verildiğini görürüz. Hatta Ayhan Kaya’nın bu çalışması yeni tartışma zeminlerine ortam hazırlamıştır. Örneğin, diasporadaki rap ve hip-hop sanatçıları için Ayhan Kaya tarafından kullanılan “organik entelektüel” kavramının tartışılmasının araştırmada yeni açılımlar getirdiğine inanıyoruz. Ayşe Çağlar’a (1998) göre hip-hop veya rap’in eleştirel, asi ama aynı zamanda çevredekilerin yaratıcı sesi olarak adlandırılması, Türk rapçilerin bilimsel söylemlerde tasvir edilme biçimini etkiler. Eskiden ciddi bir kimlik bunalımı yaşayan ve sorunlu olarak addedilenlerin Kaya tarafından “organik entelektüel”ler olarak adlandırılması getto (çevre) ve merkez arasında a priori bir zıtlığı yeniden üretir. Çağlar’a göre rap muhalif sesleri temsil etmek zorunda değildir ve bu müzik türünün içeriği müziğin üretildiği toplumsal bağlam içinde anlaşılabilir. Serhat Güney, Bülent Kabaş ve Cem Pekman (2017) ise hip-hop ve rap müziğinin tüketim ideolojisinin dalgasına kapıldığını belirtir. Türk göçmenlerin kimi zaman deneyimlerini, geçmişlerini ve başkaldırılarını aktardığı şarkılar tüketim nesnesi haline gelmekte; müzikal üretim yoluyla piyasaya girebilmek de bu göçmenlerin toplumda var kalma stratejileri olmaktadır. Genel anlamda, Ayhan Kaya’nın çalışmasında diasporada yaşayan Türk rap ve hip-hop sanatçılarının muhaliflik ve “organik entelektüel” fonksiyonu üzerinden tanımlandığını görürüz. Bu bağlamda bahsettiğimiz sanatçıların eylemleri ve üretimlerine atfettikleri anlam küresel kapitalizm ve gittikçe neoliberalleşen bir düzen içinde değerlendirilmesi araştırmaya yeni bir boyut kazandırabilir.

Sonuç olarak, Ayhan Kaya’nın Almanya’da diasporada yaşayan Türk göçmenlerine yönelik yaptığı geniş kapsamlı araştırması literatürde bu alana yönelik ilk çalışmalardan biri olması itibarıyla ayrı bir öneme sahiptir. Sosyoloji, sosyal antropoloji ve siyaset gibi farklı disiplinlerden beslenerek ortaya çıkardığı bu disiplinler arası çalışma birçok araştırmaya hem ilham olmuş hem de diasporadaki Türk göçmenlerinin eylemlerini, sosyal pratiklerini ve ilişkilerini anlayabilmek adına yürütülen çeşitli tartışmalara da ortam hazırlamıştır. 

 

Kaynaklar

BODEMANN, Michal (2001) “Ethnicity Cosmopolitanized? New German Jewry.” In Eliezer Ben-Rafael, ed. Identity, Culture and Globalization. Leiden: Brill.

ÇAĞLAR, Ayşe S. (1998). Popular Culture, Marginality and Institutional Incorporation: German-Turkish Rap and Turkish Pop in Berlin, Cultural Dynmamics, vol: 10 (3), pp.243-261.

GÜNEY Serhat et al. (2017). The Existential Struggle of Second-Generation Turkish Immigrants in Kreuzberg: Answering Spatiotemporal Change, Space and Culture, vol: 20 n(1), pp. 243-261.

KAYA, Ayhan (2000). ‘Sicher in Kreuzberg’ Berlin’deki Küçük İstanbul, Büke Yayıncılık, pp. 205.

TÖLÖLYAN, Khachig (2012). Diaspora studies: Past, Present and Promise, IMI Working Paper Series, vol: 55, pp.1-14.

YURDAKUL, Gökçe (2002). Book review: Turkish Hip-Hop Youth in Berlin, Critical Sociology, vol: 28 (3), pp. 455-458.

 

 

*Gizem Kosova Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji bölümünde yüksek lisans eğitimine devam ediyor. Kent sosyolojisi, göç ve turizm çalışmaları akademik ilgi alanlarını oluşturmaktadır.

**GAR Blog'ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği'nin görüşlerini yansıtmaz.

Kaynak gösterme önerisi: Kosova, Gizem.  Kitap Değerlendirmesi: Sicher in Kreuzberg’ Berlin’deki Küçük İstanbul. GAR, Nisan 2024.