Cheyenne Toss
13 June 2024
Cheyenne Toss
13 June 2024
Didem Danış
6 June 2024
In this insightful interview, GAR member Didem Danış talks with renowned Hungarian scholar, Attila Melegh to explore the intricate intersections of socio-economic factors, cultural dynamics, and anti-immigrant sentiments. Delving into the systemic crises of neoliberal capitalism, Prof. Melegh emphasizes the need for a radical rethinking of economic models and the importance of solidarity between migrant and local workers. The conversation sheds light on the paradoxes and challenges faced by contemporary societies, offering a critical analysis of global migration trends and their implications.
Ireland Maechtle
15 May 2024
Cheyenne Toss
9 May 2024
Cheyenne Toss wrote about her observations at the Hubban Creative Migrant Network exhibition, an initiative to increase interaction between different migrant communities.
GAR Blog Kitap Değerlendirmesi - Küçük Halep Büyük Umutlar*
Deniz Öztürk**
11 Aralık 2023
Küçük Halep Büyük Umutlar: Ankara Altındağ'da Suriyelilerin Gündelik Yaşamı ve Mekanı. Sezen Savran Penbecioğlu, 2022, İdealkent Yayınları
Zorla yerinden edilmiş tüm insanlara adayarak başlıyor “Küçük Halep Büyük Umutlar” isimli kitabına, Sezen Savran Penbecioğlu. 2020 İlhan Tekeli Doktora Tez Ödülüne layık görülen ve aslen Ankara Altındağ’daki Suriyelilerin gündelik yaşam ve mekân pratiklerine ışık tutan bu çalışma, göçün sosyo-politik yapısını vurgulamakla beraber Penbecioğlu’nun kent plancısı kimliğiyle disiplinlerarası bir nitelik kazanıyor. Göç kavramının yalnızca siyasi bir olgu veya politik diskurda analitik bir araç olmadığını hatırlayarak Penbecioğlu’nun nitel ve nicel araştırmalarıyla gündelik yaşam pratiklerinin ve mekansal ayrışımların derinlikli bir gerçekliğe nasıl geçiş sağladığını gözlemleme şansı buluyoruz. Bir yandan bu gerçekliği gözler önüne seren yazar, araştırmacı kimliğiyle yaşadığı etik kaygıları ve ikilemleri de ortaya koyuyor. Kendi deneyimlerini aktaran dili; zaman zaman kişisel deneyimlerine de dikkat çekerken, ulusal çıkarların evrensel etik normlarla yaşadığı çatışmayı tarihsel perspektifte inceleme imkanı buluyoruz.
Kitabın ilk bölümü araştırmacının görüşünü anlamak için kıymetli bir nitelik taşımakta. Küresel ve yerel ölçekler, nicel ve nitel araştırma metodları, bilgi üretiminde Doğu ve Batı gibi ikilikler arasından taraf seçmek yerine köprü kuran yazar; göç gibi dinamik, heterojen bir olgunun akışkanlığının bu ikilikler üzerinde de benzer bir yaklaşım gerektirdiğini vurguluyor. Suriyelilere karşı ise hukuki bağlamın yanı sıra sosyolojik bakış açısıyla geçici koruma statüsünün, Suriyelilerin mülteci oldukları gerçeğini değiştirmediğini ifade ediyor. Dolayısıyla çalışmasında “Suriyeli Mülteciler” ifadesini tercih ediyor.
İkinci bölümde araştırmacı göç tarihini ve kuramlarını açıklayarak çalışmasına sağlam bir zemin oluşturuyor. Ulus-devletler, sınır politikaları ve göç hareketlerine tarihsel bir yaklaşım güncel olayları algılamada önem kazanıyor. Penbecioğlu, küresel ölçekte sorumluluk paylaşımı ve küresel işgücü piyasalarında göçmenlerin düşük statüdeki konumunun sosyal/mekansal dışlanmayla ilişkisini bu bağlamda ele alıyor. Ulus-Devletlerin ortak bir kimlik yaratma anlayışının tarihi ise; göçmen karşıtlığı, milliyetçilik ve etnosentrizm gibi olgulara yaklaşımı kavramayı kolaylaştırıyor. Penbecioğlu, Türkiye’nin göç politikalarını incelediğinde ise uluslararası ve ulusal hukuk arasındaki yasal sistem farkının meşruiyet açısından barındırdığı tehlikeleri aktarıyor. Uluslararası ölçekte Cenevre Sözleşmesi, mülteci haklarını net olarak tanımlarken ulusal ölçekteki YUKK hükümleri bakanlıkların inisiyatifine bırakılan hususlarıyla belirsiz bir ortam oluşturuyor. Suriyelilerin gündelik yaşam ve mekân pratiklerini bu belirsiz ortam üzerinden okumak çalışmayı anlamak için kritik bir hale gelmekte.
Üçüncü bölümde göçün mekanı nasıl değiştirdiği, mekansal üretim ve ayrışma kentsel mekân üzerinden açıklanıyor. Geçmişten günümüze kent teorilerini inceleyerek akademik paradigmanın ekonomik/sektörel yaklaşımdan sosyo-mekansal boyuta eğilmesini inceleme imkanı buluyoruz. Burada Penbecioğlu, dördüncü bölümde başta kent hakkı kuramı olmak üzere Lefebvre, strateji analizleri için ise De Certeau üzerinden şehri tartışıyor. Neden gündelik yaşam pratiklerini çalıştığı bu noktada belli oluyor. Özellikle azınlık gruplarının yaşadığı sorunların anlaşılması için gereken yapıların incelenmesi, bunun için de gündelik yaşam pratiklerine dair gözlem yapılması gerekiyor. Kentteki yabancılaşmanın boyutu ancak gündelik yaşamın eleştirel incelemesiyle yapılabiliyor. Bireyin sosyal ilişki ağları ve etkileşimleri ise mekândan bağımsız düşünülemiyor. Kentsel adacıkların kitaptaki takdimi, dağılıma göre en yoğun Suriyeli göçmen yerleşimine ev sahipliği yaptığı için “Küçük Halep” olarak adlandırılan Altındağ’a dair edilinen bilgi ve veri için sonraki bölümlere bir geçiş niteliği kazandırıyor.
Beşinci bölümde basit rastlantısal yöntem kullanarak gündelik yaşamı oluşturan bileşenler üzerinden cinsiyet dağılımı eşitliğine ve etik bir araştırma süreci yürütmeye özen göstererek 127 kişiyle görüşmeleri nasıl gerçekleştirdiğini detaylarıyla açıklayan Penbecioğlu, araştırma bulgularını altıncı bölümde okuyucuya aktarmakta. Bulgulara ışık tutan her anket bir hane halkını temsil ediyor ve tercüman eşliğinde sahada birebir gerçekleştiriliyor. Edinilen veriler sonucu, Suriyelilerin kent içi hareketliliğinin Altındağ’daki sınırlı çerçevesine işaret etmekle beraber içe kapanmaya yol açtığını, sosyal ve mekansal olarak iki boyutta tezahür ettiğini açıklıyor. Bir döngü içinde, sosyal ilişkilerin kısıtlılığı mekânı, mekân kısıtlılığı ise sosyal anlamda dışa açılmaya engel olmakta. Şehirlerarası hareketlilik bağlamında da serbest dolaşım hakkı 2016 sonrası il değiştirememe şartına dönüşüyor. Bu durum şehir dışındaki illerdeki Suriyelileri kentsel hizmetlerden mahrum bırakıyor ve coğrafi hareketlilikleri sınırlandırılıyor. Nitekim yapılan görüşmeler; Türkiye toplumunun Suriyelilerin göç etme zorunluluğunu sorgulama eğilimini göstermekle beraber yerel halkın ayrımcı tutumlarını da göz önüne sermekte. Bunun yanı sıra yapılan yorumların misafirperverlik ve düşmanlık spektrumunda gidip gelişi, Altındağ’daki kırılgan sosyal yapıya dair bir gösterge niteliğindedir. Türk toplumunun dışlayıcı tutumu ise, kamusal alanların entegrasyona kapalı olmasıyla kültürlerarası etkileşime bir engel oluşturuyor.Türklerin Camisi/Suriyelilerin Camisi, Halep Parkı gibi betimlemeler meydana geliyor. Penbecioğlu, bulgularından yola çıkarak De Carteau‘cu bir yaklaşımla Suriyelilerin hareketlilik ve çalışma hayatı stratejilerini tablolaştırıyor. Bu stratejilerin göçmenlerin toplumsal ve mekansal pratiklerini yeniden inşasını araştırma konusunda da büyük önem taşıdığını belirtiyor. Araştırma bulguları, işgücüne katılım, kadın istihdamı, sosyal güvence, donatılara erişim ve çalışma dışı zamanlar üzerine de tablolar sunuyor. “Küçük Halep” işbu konjonktürel yapı ile yardımlaşma ve dayanışmanın çeperler içerisinde gerçekleştiği, kendi kendine yeten bir ekonomisinin bulunduğu, Suriye’ye özgü kültürel mekanları barındıran ve kendiliğinden gelişen ticari faaliyetlerin olduğu, Suriye’nin kültürel kodlarını barındıran dışa kapalı bir kentsel adacık halini alıyor. Suriyeliler için ise mekân deneyimi, Altındağ sınırlarının dışında bulanık bir hâl alıyor.
Sonuç ve değerlendirmeleri içeren yedinci bölümde ise Altındağ; kentlerdeki sığınmacı algısı açısından dışlanma, sömürü ve ayrımcılık alanlarında bir yeniden üretim sürecinin örneği olarak sunuluyor. Suriyelilerin yoğun olarak yaşadığı kesimlerden gönüllü olarak çekilen yerel halk, ayrışmanın sosyal etkileşimi mümkün kılamamasına yol açıyor ve bu duruma istinaden farklı toplumsal yapılardan kesimlerin bir araya geldiği mekanların üretimi öneriliyor. Toplumdan kopuk, yani gündelik yaşamı odağına almayan analizler, aşağıdan yukarı temelli bir yaklaşımın benimsenmesine engel olurken, bir yandan da kent planlamaları yetersiz kalıyor. Penbecioğlu, esas gündelik pratiklerin yukarıdan aşağı bir yaklaşım ile gözden kaçıyor olması sebebiyle kentin okunabilirliği için aşağıdan yukarı, hak temelli, Suriyeli göçmenler gibi dezavantajlı kesimlerin gündelik hayat pratik ve taktiklerini baz alan bir planlama anlayışını teklif ediyor. Yapılan diğer öneriler, hukuki bağlamda geçicilik yaklaşımının terk edilmesinden medyanın ve politik diskurun ivmelendirdiği halk arasında meşrulaşmış ırkçı söylemlere karşı alınan tedbirlere kadar geniş bir yelpaze sunuyor. Göçmenlerin istihdam koşullarının iyileştirilmesi, planlama sürecinde karar alma süreçlerine aktif katılımları, içerici kamusal alanların üretimi de öneriler arasında yer alırken Penbecioğlu’nun çalışması; hak temelli, demokratik ve özgür politika-planlamasında kritik bir noktada yer alıyor.
* GAR Blog'ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği'nin görüşlerini yansıtmaz.
** Deniz Öztürk, ODTÜ'de sosyoloji ve felsefe çift ana dal öğrencisi. Kent, göç ve toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla ilgileniyor.”
Association for Migration Research
Abbasağa Mahallesi, Üzengi Sok. No: 13 34353, Beşiktaş / İstanbul
[email protected]