Buket Özdemir Dal
28 Mart 2024
Buket Ö. Dal, Didem Danış’ın derlemiş olduğu Gitmek ve Dönmek Arasında Türkiye’de Yeni Nesil Beyin Göçü kitabını değerlendiriyor.
Buket Özdemir Dal*
28 Mart 2024
Son dönemlerde hepimiz sosyal medyadan ya da yakın çevremizden insanların yurtdışına göç edişlerine tanık oluyoruz. Bazıları göç sürecini videolar halinde paylaşıyor, gidilen yer hakkında detaylı bilgiler veriyor, vize alma, aile birleşimi gibi süreçler hakkında tecrübelerini aktararak yönlendirmeler yapıyor. Hatta Facebook veya Whatsapp gibi sosyal medya mecralarında göç edilecek yerin bu yeni sakinlerinin kurdukları dayanışma grupları da bir hayli fazla (Örneğin New wave Berlin). Herkesin ülkeden gitme sebepleri, motivasyonları farklılık gösterse de hemfikir olabileceğimiz belli kırılma anlarının da etkisiyle ekonomik, siyasi ve sosyal sorunların birikmişliğinin getirdiği güvencesizlik ve belirsizlik durumunu başat etmenler olarak görebiliriz. Gitmek ve Dönmek Arasında Türkiye’de Yeni Nesil Beyin Göçü kitabında da Didem Danış teşekkürlerini ve açıklamalarını kaleme aldığı bölümde özellikle son on yılı işaret ediyor. 2013 Gezi Parkı protestoları ile başlayan süreçten 6 Şubat 2023 depremlerine kadar toplum olarak çok fazla sayıda üzücü, umut kırıcı, tehlikeli, zor günler geçirdik. Tüm bu süreçte özellikle eğitimli, kariyer sahibi kişilerin ülkeden gidişlerine tanık olduk ve olmaya devam ediyoruz.
Kamuoyunda beyin göçü olarak dikkatleri çeken bu mesele daha çok bir kayıp olarak değerlendiriliyor ve sebepleri üzerine tartışmalar yürütülüyor. Gitmek ve Dönmek Arasında Türkiye’de Yeni Nesil Beyin Göçü kitabı bu tartışmalarda sıkça duyulan tek boyutlu bir kazanç-kayıp ikililiğinin dışında, beyin göçünün farklı dinamikler barındırdığını, kavramsal sorgulamalar ve ampirik çalışmalar eşliğinde ortaya koyuyor. Danış, kitabın Türkçe göç yazınına beyin göçü hakkında bütünlüklü bir katkı yapma arzusuyla ortaya çıktığını ifade ediyor. Kitaptaki bütün makaleler de beyin göçüne dair kapsamlı incelemeler içeriyor ve her biri beyin göçü literatürüne katkı sunarken, bu literatürde çalışılması gereken, eksik kalan alanlara işaret ederek araştırmacılara yeni sorular sorma yolunu açıyor.
Kitapta çalışmaları bulunan yazarların çoğu öncelikle “yüksek nitelikli göçmen” terimini derin bir sorgulamaya tabi tutuyor ve çeşitli adlandırmalar etrafında kavramı oluşturan unsurları tartışmaya açıyorlar. Kitapta özellikle beyin göçünün 1960’lı yıllarda iktisadi kalkınma perspektifinden “beyin kaybı” (brain drain) yani göç veren ülke için yetişmiş insan kaynağının, beşeri sermayenin kaybı olarak ele alınmasından, 2000’lerden itibaren “beyin dolaşımı” (brain circulation) kavramı ile daha olumlu çağrışımlar yapan ve “hareketliliğe” vurgu yapan bir yere doğru evrilişinden tarihsel bir arka planla bahsediliyor. Bununla birlikte yine her çalışmada “yüksek nitelikli göçmen” kavramının belirleyici unsurları tartışılıyor ve çalışmalarda genel kabül olarak bu unsurların eğitim kriterine dayandığı görülüyor. Göç olgusunun karmaşık, çok boyutlu ve dinamik yapısı beraberinde onun kaynağını, toplumlara etkisini, devamlılığını ve sonuçlarını açıklamada farklı bakış açılarını bir arada kullanmayı gerektiriyor. Kitapta buna vurgu yapılırken son dönemlerde sosyal bilimlerde halen çok önemli yer tutan yapı-özne tartışması da yer alıyor ve bu tartışmada beyin göçünün nasıl ele alındığı da aktarılıyor. Göçe yönelik gelişen yeni bakış açılarının ortaya koyduğu üzere “göç olgusu basitçe bir yapı-özne ikililiği içinde anlaşılamaz, hem yapısal dinamiklere hem de aktörlerin failliğine bakmak gerekiyor” (Danış, 2023: 17). Bu bağlamda kitaptaki makaleler Danış’ın ifadesiyle farklı disipliner ve kuramsal yaklaşımlarla beyin göçünü ele alırken, bireysel olan ile toplumsal olanın karşılıklı etkileşimini analiz ediyor (Danış, 2023: 12).
Kitap iki bölümden oluşuyor ve ilk bölümde Türkiye’den yurtdışına giden yüksek nitelikli göç, ikinci kısımda ise, yüksek niteliliklerin geriye dönüşü inceleniyor. Her iki bölümdeki makalelerin literatürdeki boşluklara işaret etmesi ve bu boşlukları doldurmaya yönelik öncü çalışmalar oluşu ve eleştirel yaklaşımları özellikle beyin göçü alanında çalışan araştırmacılar için kitabı çok önemli bir kaynak haline getiriyor. Örneğin, ilk bölümün ilk makalesinde Elif Aktaş Çelik, beyin göçü yazınında dünyada ve Türkiye’de yaşanan gelişmeleri değerlendiriyor ve beyin göçü kavramının özellikle Türkiye’deki literatürde tek taraflı bakış açısına mahkum edildiğini belirtiyor. İlk bölümde yer alan Adem Yavuz Elveren, Gülay Toksöz ve Nursel Bodur Durmaz ise beyin göçünün toplumsal cinsyet boyutunu ele alan çalışmalara referans vererek, bu çalışmaların ulusal yazında bir hayli eksik olduğuna dikkat çekiyor. Anket yoluyla elde ettikleri verileri analiz eden yazarlar, Türkiye’deki istihdam ve eğitim alanındaki eşitsizliklerin kadınların göç etme sebeplerinde önemli bir gizli itici faktör olduğunun altını çizerek, kadınların erkeklere göre göç etme ve geri dönme eğilimlerinin fazla olduğu sonucuna varıyorlar. Geriye göçün incelendiği ikinci bölümdeki makaleleri okurken geriye göçün toplumsal cinsiyet boyutuna dair zihinlerde sorular oluşuyor ve bu bölümün son makalesinde Yasemin Erdoğan Öztürk, geriye göçün toplumsal cinsiyet boyutunu Batı Avrupa’daki Türk göçmen ailelerin yüksek eğitimli çocukları olan kadınların yaşam öyküleri üzerinden analiz ederek dilsel biyografilerini inceliyor.
Yeni nesil beyin göçüne odaklanan kitabın ilk bölümünde 2010’lu yıllar itibariyle Türkiye’den göç eden yüksek niteliklilerin göçü ampirik ve teorik çalışmalarla ele alınıyor. Zeynep Yanaşmayan, son dönem göç kuramlarındaki gelişmelerden yola çıkarak, göç ve hareketlilik arasında kavramsal bir köprü kurmaya çalışıyor. Buradaki hareketlilik kavramı ile yazar, mekansal yer değişimle birlikte hareket etme eğilimini de içeren çok katmanlı bir süreci tarif ediyor (Yanaşmayan, 2023: 52). Diğer makalelerde de üzerinde durulan nokta göçün bir sonuç değil, “temelinde hareketlilik dürtülerinin yattığı açık uçlu bir süreç olmasıdır”. Yanaşmayan, klasik göç teorilerinin savunduğu gibi göç etme nedenlerinin tek başına ekonomik ya da bireysel sebepler olmadığını, kendini gerçekleştirme gibi bilişsel süreçleri de kapsadığını, rutinden uzaklaşma, baskıdan kaçma ve seyahate yönelik ilginin de göç etme kararında önemli unsurlar olduğunu vurguluyor. Diğer makaleler de bu argümanı destekleyici bulgular içeriyor. Yeni dalga (new wave) olarak adlandırılan bu yüksek vasıflı işgücü göçünü, teknolojik gelişmeler ile birlikte akademik çalışmalarla yakından takip edebildiğimiz ve etkilerini somut bir şekilde gözlemleyebileceğimiz bir göç hareketi olarak değerlendirmek mümkündür.
Güncel çalışmaların her biri özellikle Almanya, Hollanda ve Fransa gibi Türkiye diasporasının oluştuğu yerlerde var olan Türklük algısnın, ev sahibi toplum ile diasporanın ilişki dinamiklerinin ve diaspora üyeleri arasındaki ilişkinin niteliğinin yeni nesil beyin göçüyle dönüştüğünü gösteriyor. Kitapta yer alan çalışmasında Gülay Türkmen’in de bahsettiği üzere Almanya’da yerleşik Türkiye kökenliler ile son dönem gelenler arasındaki gerilim artarak devam ediyor. Bu durum Almanya toplumunda Türklük algısını dönüştürürken, bir yandan da elitist göç politikalarının etkisiyle yukarıdan gelen söylemleri benimseyen nitelikli göçmenlerin Türk-Müslüman kimlikleri hakkındaki etiketleri yeniden üretmesine sebep oluyor. Kitapta yer alan F. Güzin Ağca Varoğlu’nun 2011 yılında tamamladığı alan çalışmasının sonuçlarına dayanan makalesi de, o dönemde de yüksek nitelikli göçmenler ile Almanya’da yerleşik Türkiye kökenli göçmenler arasında gerilimin var olduğunu gösteriyor. Bu bölümdeki çalışmalar, işçi göçü anlaşmalarının üzerinden geçen 62 yılda yaşanan değişimleri gözler önüne sererken, toplumsal, politik ve ekonomik düzeyde yaşanan tarihsel gelişmelerin de etkisiyle yeni oluşan toplulukla birlikte, diaspora içinde çatışma alanlarının ortaya çıktığı, yerleşik göçmen gruplar, sonraki kuşaklar ve sosyal-kültürel sermayesini Türkiye’de oluşturarak gelmiş yeni neslin kimlik kurgularının ve toplumda kendilerini konumlandırma biçimlerinin değişip dönüştüğüne işaret ediyor.
Yeni nesil beyin göçü ile gidenlerin kendilerini yerleşik diasporadan ayrı bir yere konumlandırmaya çalışması, yeni tartışmalara gebe bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, Yanaşmayan’ın makalesinde yüksek nitelikli göçmenlerin kendilerini “expat” olarak adlandırmaları ve göçmen statüsünü istenmeyen bir kategori olarak kodlamaları önemli bir bulgudur. Bu durum, eski ve yeni göçmenler arasında bir sosyal hiyerarşiye sebep olurken var olan olumsuz Türklük algısını da yeniden üretmektedir. Bununla birlikte yeni gidenlerin aidiyetten anladığı ve bağ kurduğu dinamikler de farklılaşabiliyor. Ulaş Sunata tersine beyin göçü makalesinde, yeni nesil beyin göçünü değerlendirirken artık ulus devlete değil çok uluslu şirketlere göç olduğunu vurguluyor. Yeni gidenlerin gittikleri ülkenin dilini öğrenme isteklerinin düşük oluşu ve sadece İngilizce ile gündelik hayatlarını devam ettiriyor oluşu, onların geliştirdikleri aidiyet duygusunda kendilerinden önceki göçmen gruplardan farklılıklar taşıdıklarını ve göçü bir sosyal mobilite aracı olarak gördüklerini gösteriyor.
Kitabın ikinci bölümünü, geriye ya da tersine göç konusunda ulusal ve uluslararası literatürde yer alan çalışmaları değerlendiren, Türkiye özelinde geriye göç edenlerin göç sebeplerine, deneyimlerine, döndükten sonraki kariyer gelişimlerine ve adaptasyon süreçlerine odaklanan araştırmalar oluşturuyor. Zehra Hopyar (2023: 208), erken dönem çalışmalarda başarı-başarısızlık ikilemi içinde değerlendirilen geriye göçün, yeni hareketliliklere açık veya devresel bir döngü olarak görülebileceğini savunuyor. Bu savı destekleyen bir diğer makalede Filiz Künüroğlu (2023: 225), ulusötesi yaklaşıma göre “geriye göçün varılması gereken son nokta olmadığını, göçmenlerin kurmuş olduğu ilişkiler ve ağların özellikle yüksek nitelikli göçmenlerin tekrar göç etme eğiliminin yüksek olduğunu” ifade ediyor. Yüksek nitelikli göçmenlerin geriye göçünün sebeplerine dair yaptığı araştırmasında Meltem Yılmaz Şener (2023: 247), “göçmenlerin etnik kimliklerinin aşağıda konumlandığını ve buna göre muamele gördüklerini düşündüklerinde bunun, temel bir geriye göç nedeni olabileceği” bulgusuna ulaşıyor. Bu duruma coğrafi kırılım da ekleyen çalışma, Avrupa’da gözlenen bu durumun, ABD için geçerli olmadığına işaret ediyor.
Kitaptaki araştırmalar beyin göçü alanında yapılmış kıymetli makaleleri içermekle beraber bu çalışmaların güncel haline olan ihtiyacı da gösteriyor. Çoğu makalenin saha verilerinin 2010’ların başına dayanmasından dolayı yeni çalışmaların yapılmaya devam edilmesi bu konudaki yazının gelişimi açısından önem arz ediyor. Bununla birlikte Türkiye’de ve dünyada hayatın her alanında yaşanan gelişmelerin beyin göçünü nasıl etkilediği etrafında yeni teorik açıklamalarla, ampirik çalışmalarla yapılacak tartışmaların güncellenerek geliştirilmesi gerekiyor. Örneğin, sosyal medya platformlarında göç hikayelerinin daha görünür olması, göç deneyimleri odaklı podcastlerin artışı yüksek eğitimli kişilerin göç etme veya kalma kararına nasıl etki ediyor, dijital dünyada göçmenliğin anlamı nereye evriliyor gibi sorulara aranacak cevaplar yeni çalışma konuları olabilir. Beyin göçü çalışmalarında bir başka eksik ise literatürün Avrupa ve ABD ülkelerine odaklanması ve diğer coğrafyaların göz ardı edilmesi. Bu bağlamda, Körfez ülkelerine veya Uzak Doğu’ya yönelen nitelikli göçün de araştırılmasına ihtiyaç doğuyor.
Özetle bu kitap beyin göçüne dair oluşan literatürü aktarırken bu literatürdeki boşlukları ve bu boşlukların nasıl doldurulacağını göstermesi açısından göç literatürüne önemli bir katkı sağlıyor.
*Buket Özdemir Dal Marmara Üniversitesi Sosyoloji bölümünden mezun oldu. 2019 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden yüksek lisans derecesini aldı. 2021 yılından beri Kocaeli Üniversitesi Göç Çalışmaları Programında doktorasına devam etmektedir. Araştırmaları, başta göç olmak üzere toplumsal cinsiyet ve toplumsal hafıza alanlarında yoğunlaşmaktadır. Şu anda Göç Araştırmaları Derneği’nde Akademik ve İdari İşler Sorumlusu pozisyonu ile çalışmalarına devam etmektedir.
**GAR Blog’ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.
Kaynak gösterme önerisi: Özdemir Dal, Buket. “Kitap Değerlendirmesi: Gitmek ve Dönmek Arasında Türkiye’de Yeni Nesil Beyin Göçü”. GAR Blog. 28 Mart 2024.