Fatma Eryıldız
4 Nisan 2024
Fatma Eryıldız “Bizim Müstakbel Harap Oldu” kitabını değerlendiriyor.
Fatma Eryıldız*
4 Nisan 2024
A. Çağlar Deniz, Yusuf Ekinci, A. Banu Hülür, “Bizim Müstakbel Hep Harap Oldu” Suriyeli Sığınmacıların Gündelik Hayatı Antep-Kilis Çevresi. İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yayınları, 2016, 228 syf., ISBN: 978-605-399-463-3.
Gaziantep, 2011 Suriye İç Savaşı sonrası kısa sürede nüfusunun üçte biri oranında artmasına neden olan olağanüstü bir göç hareketi yaşadı. Türkiye’de hem sınır şehirleri hem de büyükşehirler toplumsal ve mekânsal olarak kısa sürede kitlesel zorunlu Suriyeli göçünden ciddi ölçüde etkilendi. Çağlar Deniz, Yusuf Ekinci ve Banu Hülür’ün kaleme aldığı bu kitap, Suriyeli göçünün sembol kentlerinden olan Gaziantep ve Kilis’te sığınmacıların deneyimlerini incelemeyi ve bu “yüzyılda bir rastlanılacak” olayın yerel halkla karşılaşmalarının toplumsal sonuçlarını tartışmayı amaçlıyor. Başlığını saha araştırması sırasında görüştükleri bir Suriyelinin hayatlarındaki büyük yıkımı anlatan sözünden alan kitap, Suriyelilerin yeni mekâna yerleşmelerinde karşılaştıkları sosyal dışlanma ile baş etme biçimlerini anlatıyor.
Hegel’in “aşina olunan bilinemez” sözünü Lefebvre’den alıntılayarak başlayan yazarlar, gündelik hayatın sürekli tekrar eden ve zamanla anlamını yitiren yapısı itibariyle yabancılaştırıcı olduğunu, o yüzden de eleştirel bir bakışla okumanın gerekli olduğu söylerler. Kitabın kavramsal çerçevesinde De Certeau’nun gündelik hayata dair “strateji” ve “taktik” kavramları başta olmak üzere Bourdieu’nun “alan”, Agamben’in “istisna” ve Baudrillard’in “simülasyon”‘ kavramlarına da yer verilmiştir. Özellikle De Certeau’nun gündelik hayat kuramı, güçlü-zayıf ilişkisini açıklamasından dolayı sığınmacıların toplumsal pratiklerinin incelenmesi konusunda uygun bir kavramsal zemin yaratmaktadır. Kitapta kente sonradan gelen sığınmacıların gündelik hayattaki taktikleri, yerleşik bir toplumun iktidarı ile kurdukları ilişkiler derinlemesine görüşmelerden çıkan sonuçlarla desteklenmiştir. Bulgularla kitabın hikayesi derinleştikçe sığınmacıların gündelik yaşamda uyguladıkları taktiklerin hem alışılmış toplumsal hayatı hem de kendi yaşantılarını yeniden ürettiklerini görülmektedir.
Yazarlar sosyal yapılandırmacılık bakış açısını benimsedikleri araştırmada, metodolojik olarak Antep ve Kilis’te yaşayan Suriye ve Türkiye doğumlu 115 kişi ile yüz yüze derinlemesine mülakatlar, katılımcı gözlemler ve doküman incelemeleri yapmışlardır. Görüşmeler Suriyelilerin yoğun yaşadığı Ünaldı, Şehreküstü ve Vatan Mahallesi gibi yoksul mahallelerde, Yeditepe, Karakaş gibi orta sınıfın yaşadığı mahallelerde, şehir merkezinde ve Küsget Sanayi Sitesinde, Kilis’te ise şehir merkezi ve bir köyde yapılmıştır. Rastgele ya da kartopu örneklem yönteminin kullanıldığı araştırmada derinlemesine görüşmeler Ağustos 2014’te başlamış Mart 2016’da tamamlanmıştır. Görüşmelerden elde edilen veriler tematik analiz yöntemiyle incelenmiş, veriler içinde tema ve örüntüler aranmıştır.
Derinlemesine görüşme soruları “gündelik hayat teorileri” bağlamında bir çerçeve ile başlanmış fakat gömülü teori uygulanarak saha çalışması süresince sorular yeniden revize edilmiştir. Neuman’ın (2013) “betimleyici sorular” olarak kavramsallaştırdığı deneyim/davranış sorularına ağırlık verilmiştir. Derinlemesine görüşmelerde görüşmecilere direkt olarak taktik ve yaşama tutunma ile ilgili sorular sormak yerine; nereden, nasıl, hangi kanallarla ve neden Türkiye’ye geldikleri; karşılaşılan zorluklar, yerel halk ve kurumlarla ilişkilere dair sorular sorulmuştur. Antep ve Kilis doğumlu görüşmecilere ise sığınmacılar kente geldikten sonra toplumsal yaşamda değiştiğini düşündükleri uygulamalar ve sığınmacılara dair algıları sorulmuştur.
Kitabın sosyal dışlanma teorik bölümünde Adaman ve Keyder’e referansla, sosyal dışlanmanın dört boyutu- ekonomik, mekânsal, kültürel, politik dışlanma- incelenmiştir. Kitabın yazarları bu dört boyutun yanına söylemsel dışlanma boyutunu da eklemişlerdir. Yazarlar söylemsel dışlanma olgusunu, yerel halk tarafından sığınmacıların aleyhine, çoğunlukla dezenformasyona dayalı olarak edinilen bilgiler sebebiyle ortaya çıkan ve damgalama ile beraber gelişen bir dışlama türü olarak tanımlamaktadır. Genel olarak bu beş dışlanma boyutu birbiriyle iç içe geçmekte ve sosyal dışlanma deneyiminin şiddetini arttırmaktadır.
Araştırmanın amacı, kapsamı, metodolojisi ve kavram setini detaylı anlatan bölümlerin ardından derinlemesine görüşme, katılımcı gözlem ve doküman analizleri ile sığınmacıların sosyal dışlanma ve gündelik hayat deneyimleri araştırmanın bulgularından hareketle yorumlanmaktadır. Türkiye’ye geliş sürecini anlatan kısımda Antep ve Kilis’teki sığınmacıların çoğunun coğrafi yakınlık ve akrabalık ilişkileri sebebiyle Halep’ten geldiği belirtilmiştir. Kitapta Antep şehri büyükşehir olarak Suriyeli sığınmacıların yerleşme süreci için hastaneye, Kilis ise sınır şehri olarak acil servise benzetilmektedir.
Sığınmacılar Antep’te önce sosyal ağlarının bulunduğu ekonomik durumlarına uygun bir mekân arayışındadırlar. Sığınmacıların varış kentlerinin yoksul mahallelerinde kendilerinden önce gelen göçmenlerin evlerini yüksek fiyatlara kiraladıkları görülmüştür. Bu anlamda ilk gelen göçmenlerin “yoksulluk nöbetlerini” daha sonra gelenlere “devrettikleri” tespit edilmiştir. Sığınmacıların Türkiyelilerle karşılaşmalarında ekonomik yoksunluk ve mekânsal mecburiyet rol oynamıştır. Kitapta Antep ve Kilis’te kültürel bir melezleşme yaşandığı savunulmaktadır. Bu melezleşmeyi görüşmecilerin bazıları “kanser hücresi” gibi söylemlerle olumsuzlamasına rağmen, yazarlar bu süreci kültürel melezleşme içinde çeşitlilik ve zenginlik olarak görmektedirler.
De Certeau, yabancı gücün yasalarıyla düzenlenmiş haliyle kendisine dayatılan “alan”da hâkim stratejinin bıraktığı açıklarda ezilenin yaşama tutunmak için taktik geliştirdiğini savunmaktadır. Kitapta taktiklere sahadan örnekler verilmektedir. Örneğin, kadın sığınmacıların dış görünüşlerini olabildiğince yerel halka benzetmesi ve işyeri açan sığınmacıların dükkânlarına Türk bayrağı asması, vb.
Kitabın “mehcerde[1] Suriye’yi yeniden yaratmak” kısmında, birçok sığınmacının Suriye kanallarını izleyerek, Suriye lokantalarına giderek, Suriyelilerden alışveriş yaparak kendi Suriye’sini Antep’te yaşamaya çalıştığı anlatılmaktadır. Bununla birlikte kitabın öteki Suriyeliler olarak tariflediği Türkmenler, Abdallar, Kürtler gibi Suriye’den gelen farklı etnik grupların ve eşcinsellerin göç sonrası hayatta kalma taktikleri arasında fark olup olmadığı incelendiğinde, Suriyelilerin sosyal ve siyasal profilleri birbirlerinden çok farklı olsa da yerel halk için aynı potada eriyerek sadece “Suriyeli” kimliğinde birleştikleri ifade edilmektedir. Birbirini besleyecek şekilde Suriyelilerin de Türkiye’de karşılaştıkları sosyal dışlanma ile tüm farklı grupların Suriyeli kimliklerini daha çok benimsediği tespit edilmiştir.
Kitapta saha araştırmasının başında çoğu Suriyelinin Suriye’ye geri dönmek istemeyecekleri hipotezi kurulmuşken saha çalışması ilerledikçe görüşmecilerin Suriye’ye dönmek istedikleri fark edilmiştir. Pek çok Suriyeli barınma, toplumsal alan, eğitim hayatında dışlanma gibi sorunlardan dolayı, Suriye’ye dönme şartları oluştuğunda geri dönmek istemektedirler. Bununla birlikte saha çalışmasının sonlarına doğru bir yılda geri dönme isteğinin azaldığı gözlemlenmiştir. Suriye’deki iç savaşın uzaması Türkiye’de kalma isteğini arttırmaktadır. Suriye’ye dönme hayali savaşın uzamasıyla azalmaktadır.
Sığınmacıların bazılarının bir süre otogarlarda yaşadığı söylenmiş, otogarların Bourdieucu anlamda yeni girilen alana dair ve De Certeaucu anlamda ise taktiklerin belirlendiği alanlara dönüştüğü belirtilmiştir. Bu bağlamda otogarların sığınmacıların yerleştikleri karargahlar, taktiksel inşanın kuluçka mekanları benzetmesi özgün ve ufuk açıcıdır. Kitabın giriş kısmında kavram setine bağlı soruların cevaplarının kavrama uyarlanmasından ziyade saha görüşmelerine göre kavramın yeniden değerlendirileceği belirtilmiştir. Saha araştırması ile Baudrillard’ın (2011) gerçek ile muhayyile arasında gidip gelen sarkaç benzetmesinin sahada tezahür etmediği sonucuna ulaşılmıştır. Medyanın Suriyelileri genelleyerek yardıma muhtaç, masum, ezilen gibi göstermesine karşın, yerel halkın gündelik hayatta göç sonrası yaşadığı olumsuzlukların faili olarak Suriyelileri görmesi medyanın yarattığı gerçekliğin alanda karşılık bulmadığını göstermektedir.
Dışlanmanın katmanlı bir yapı oluşturduğu belirtilmiş hem etnisite hem yoksulluğun dışlanma konusunda iç içe geçtiği söylenmiştir. Yoksulluk ve dışlanmanın ilişkiselliği literatürde çok fazla vurgulanmıştır. Bu konuda daha zengin bir literatür sunulması yazının derinliğinin artmasına olanak sağlayacaktır.
De Certeau’nun gündelik hayat teorisinin Lefebvre’ye göre daha betimleyici olduğu gibi kitapta genel olarak betimleyici, keşfedici bir yapıda bir anlatım sunulmuştur. Kavramsal olarak makro bir bakıştan ziyade kılcallara inmeyi hedefleyen mikro bir çerçeve gündelik hayata dair anlatılarla desteklenmiştir. Bununla birlikte gündelik gerçekliklerde iktidara karşı oluşturulan taktikleri anlamlandırmamızda yoğun mikro anlatının yanında politika yapıcı diğer aktörlerle ilişkiye kitapta neredeyse hiç verilmemiş olması analizi zayıflatan bir unsur olmaktadır. Derinlemesine görüşme metinlerinin dökümünde yerel şivenin korunması okuyucuyu zorlamaktadır. Kitapta Gaziantep ve Kilis’in kent mekânına dair daha fazla bilgi verilerek gündelik hayatta geliştirilen taktiklerin mekanla bağlantısı kurulması okuma zevki daha yüksek kılacaktır. Sosyal dışlanma konusunda varılan genelleyici yargılara hangi verileri analiz ederek ortaya koydukları net olarak belirtilmemiştir.
2014-2016 arasında Kilis ve Gaziantep’te yapılan bu araştırma Suriyelilerin gündelik hayatlarını, yerleşme strateji ve taktiklerini ve yerel halkın algısını ölçmesi bakımından ulusal yazında öncü sayılabilecek bir çalışmadır. Bu çalışmadan sonra başka şehirlerde Suriyelilerin gündelik hayat dinamiklerine değinen çalışmalarla ulusal yazın zenginleşmiştir (Arıcan, 2019; Çohadar, 2023; Diker ve Karan, 2021; Penbecioğlu, 2022).
[1] “Mehcer” hicret kelimesiyle ilişkili olarak göç edilen yer anlamına gelen Arapça bir kelimedir.
Sözü Geçen Çalışmalar
Arıcan, E. (2019). Gündelik Hayat Bağlamında Suriyeli Sığınmacıları Şeytanlaştırma Pratikleri: Önder Mahallesi Örneği. (Yayımlanmamış yüksek lisans tezi). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İletişim Bilimleri Anabilim Dalı Kültürel Çalışmalar ve Medya Bilim Dalı, Ankara.
Çohadar, M. G. (2023). Etnik Anklavı Tanımlamak İçin Bir Yaklaşım Önerisi: İstanbul Fatih’te Suriyeli Göçmen Mekanları. (Yayımlanmamış doktora tezi). İstanbul Kültür Üniversitesi Lisansüstü Eğitim Enstitüsü, İstanbul.
Diker, N. D., Karan, O. (2021). Suriyeli Mültecilerin Karşılaştıkları Sosyal Dışlanma ve Geliştirdikleri Direniş Taktikleri: Ankara Örneği. Journal of Ankara Studies, 281-321.
Penbecioğlu, S. S. (2022). Küçük Halep Büyük Umutlar- Ankara Altındağ’da Suriyelilerin Gündelik Yaşamı ve Mekanı. Ankara: İdealkent.
* Fatma Eryıldız İstanbul Teknik Üniversitesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nde doktora eğitimine devam ediyor. Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesinde araştırma görevlisi olarak görev yapıyor. Göç çalışmaları, bölgesel ve yerel kalkınma, sosyal politikalar, kent sosyolojisi alanlarında akademik çalışmalar yürütüyor.
**GAR Blog’ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.
Kaynak gösterme önerisi: Eryıldız, Fatma. Kitap Değerlendirmesi: Bizim Müstakbel Hep Harap Oldu. GAR BLOG. Nisan 2024