Fransa seçimlerinin ardından Ulusal Birlik (RN) partisi, ikinci turda üçüncü olmasına rağmen 10 milyondan fazla oy alarak dikkatleri üzerine çekti. Göç ve göçmen karşıtı politikalarıyla bilinen bu aşırı sağ parti, Jean Marie Le Pen’in kurduğu Ulusal Cephe’nin (FN) 50 yıllık geleneğinden devraldığı bir mirası temsil ediyor.
Son seçim döneminde RN ve genç lideri Jordan Bardella’nın politikalarını incelemek üzere Galatasaray Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nden Dr. Magali Boumaza ile konuştuk. Doktora tezinde FN’in kuruluşunu ve 1970lerden bugüne genç militanlarının siyasallaşmasını araştırmış olan Dr. Boumaza GAR Blog için üyemiz Didem Danış’ın sorularına yanıt verdi.
Didem Danış: Ulusal Cephe (Front National, FN), yeni adıyla Ulusal Birlik (Rassemblement National, RN) göç sorununu nasıl kavramsallaştırıyor? Ve bu perspektif Fransız kimliğine dair vizyonlarına dair bize ne söylüyor?
Magali Boumaza: Herkese merhaba. Öncelikle, GAR-blog’a beni davet ettiğiniz için teşekkür ediyorum. Göç konusu, Ulusal Birlik (RN) partisinin öncülü olan Ulusal Cephe’nin (FN) kuruluşundan itibaren merkezi bir mesele oldu. Tarihsel olarak konuyu kısaca özetlemek gerekirse, FN 1972’de kuruldu ve 1973’ten itibaren Fransa’da bulunan göçmenler ve göç sorunu FN için temel konulardan biri oldu. Onlara göre, göç sorunu, Fransız olmanın ne anlama geldiğini sorgulatmaktadır. Onlara göre yabancıların sadece entegre olması yeterli değildir, aynı zamanda asimile olmaları gerekmektedir. Bir yabancı, Fransız topraklarına geldiğinde tüm Fransız adetlerini ve yaşam tarzını benimsemelidir. İdeal olarak bir yabancı, Fransız nüfusuna tamamen karışmalı; öyle ki fark edilmemelidir. Yabancının yaşam tarzını, yeme alışkanlıklarını, vs. bırakması gerekir. Kısacası, yabancılar Fransız nüfusunun içinde tamamen erimelidir. Bu başlangıç noktasından hareketle göç sorununu düşünebiliriz.
DD: RN, göç bağlamında sık sık ulusal egemenlik vurgusu yapıyor. Göç akışlarının kontrolü ile egemenlik arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorlar? Bu egemenliği güçlendirmek için hangi spesifik mekanizmaları öneriyorlar?
MB: RN için egemenlik sorunu 50 yıldır sürekli gündemde olan bir mesele. Onlar için egemenlik, öncelikle kendi evinde Fransız gibi hissedebilmek anlamına geliyor; yani “Fransız topraklarında Fransız gibi hissetmek” gerekiyor. Bu, egemenliğin bir boyutu. Onlara göre, göç kontrolsüz olduğunda, Fransızlar kendi evlerinde değillermiş gibi hissederler, kendi topraklarında egemen olmazlar. Çünkü başka bir kültürle, başka yaşam tarzlarıyla karşı karşıya kalırlar. Özellikle kamusal alanda, örneğin başörtülü kadınların varlığı, yabancıların Fransa’daki varlığının billurlaşmış bir örneğidir. Bu durum, Fransızların kendilerini kendi evlerinde Fransız gibi hissetmemelerine neden olmaktadır. Sokaklarda, okullarda dini semboller taşıyan insanlar görmek, yabancıların varlığının bir göstergesidir. Bu bağlamda yabancı sorunu, yabancılar Hristiyan olmadığında daha belirgin hale gelir. Bu da FN ve şimdi RN’nin söyleminde açıkça görülebilmektedir.
Egemenliğin ikinci unsuru, bu egemenliğin yeniden kazanılması için Fransa’da referandum aracını kullanma gerekliliğidir. RN’nin bu büyük projesi, Fransızların Fransa’da uygulanmasını istedikleri göç politikasını referandumla oylamaları gerektiğini söylemektir. Fransa’da göç meselelerinin aslında Avrupa Birliği (AB) kurallarıyla yönetildiğini eklemek isterim. Yani bu, İnsan Hakları ve Temel Özgürlükleri Koruma Avrupa Sözleşmesi, Anayasa Konseyi, Danıştay, Avrupa Birliği Adalet Divanı ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarıdır. AB çerçevesi içinde hareket etmek durumundayız ve Fransa, AB üyesi olduğu için göç akışlarının kontrolü tam olarak kendi denetiminde değil. Bu da Fransa’yı, örneğin, kendi göç politikasını istediği gibi yürütebilen Türkiye gibi diğer ülkelerden ayırıyor. Zira Türkiye gibi ülkeler bazı uluslararası anlaşmalarla çevrili olsa da, genellikle AB düzeyinde şekillenen bir göç politikasıyla bağlı değil.
Fransa’da şu anda Avrupa hukuku Fransız hukukuna göre öncelikli konumda. RN’nin değiştirmek istediği şey de bu. Tabii aslında, Anayasa Konseyi’nin mevcut içtihadında bunun mümkün olmadığını biliyorlar. Anayasa Konseyi’nin ve tüm hukuk kaynaklarının hukuki meşruiyeti ile halkın egemenliğinin meşruiyeti arasında bir karşıtlık olduğunu söylüyorlar. Ve tabii ki, popülist bir parti olarak, aşırı sağcı RN, halkın egemenliğinin meşruiyetine çağrıda bulunuyor. İşte, bu yüzden, halkın kaderini belirlemesi gerektiğini ve bu halk iradesinin hukuk tarafından engellenmemesi gerektiğini söylüyor. Son olarak, esas niyetleri, Fransızların referandum yoluyla Anayasayı reforme ederek, yabancılara ilişkin durumu, Fransız kimliği ve vatandaşlık ile ilgili yasaları oylamalarına izin verecek değişiklikleri yapabilmeleridir.
DD: Jordan Bardella kısa süre önce “çift sınır” uygulamasını gündeme getirdi. Bu kavram, AB’nin dış sınırlarında kontrolleri sıkılaştırmasını ve Schengen serbest dolaşımının yalnızca Avrupa vatandaşlarına özel olmasını sağlamak amacıyla ulusal sınır kontrollerinin geri getirilmesini öngörüyor. RN, Avrupa’daki ortaklarla yeni müzakereler açmak istediklerini belirtiyor. Aslında bu, şimdiye kadar söylediğiniz şeylerin devamı niteliğinde. Bu, ulusal egemenlik ile sınır kontrolleri arasındaki ilişkiyi gösteriyor.
MB: Çift sınır kavramı, Cumhuriyetçiler Partisinin (Les Républicains – LR) Avrupa seçimlerinde liste başı olan François-Xavier Bellamy tarafından da kullanılmaktadır. Bellamy “çift sınır” ifadesini, 2019’dan bu yana, göç akışlarının ve kitlesel göçe karşı Avrupa politikasının sıkılaştırılması gerektiği düşüncesiyle kullandı. Bu terim Jordan Bardella tarafından yeniden dolaşıma sokuldu. İlk sınır, Avrupa düzeyinde geçerli olan, AB sınır ajansı Frontex’in faaliyet gösterdiği ve Avrupa politikasının uygulandığı tüm sınırlar. Bardella ve göç konusunu bir sorun olarak sunan partilerin amacı, ikinci sınırı ulusal düzeyde görüyorlar. Bu, Schengen alanındaki serbest dolaşımı yalnızca Avrupa vatandaşlarıyla sınırlandırmak anlamına gelecek. Çift sınır fikri, Schengen alanındaki serbest dolaşım ilkesini sorguladığı için sorunlu. Bu, ulusal sınırların ve sınır kontrollerinin her AB ülkesinde yeniden kurulması anlamına gelir. Çift sınır prensibi, Schengen kodunu ihlal ettiği için hukuki açıdan uygulanabilir değildir. Pratik açıdan da uygulanamaz çünkü Avrupa’da çok sayıda olan sınır ötesi çalışanlar için sınır geçiş sürelerini artıracak.
DD: Bu aynı zamanda Avrupa fikrinin sabote edilmesi anlamına geliyor, değil mi?
MB: Elbette. Schengen alanı içindeki serbest dolaşım fikrini zora sokuyor. Örneğin, bir Türk öğrenci Erasmus’a gittiğinde, Schengen vizesi aldığında, tüm Schengen alanında seyahat edebilir. Jordan Bardella ve RN’nin istediği şey, sadece Fransa için geçerli bir vize. Fransa’ya gelirseniz, Fransa’da kalırsınız. Böylece sizi kontrol edebiliriz, nerede olduğunuzu biliriz. Ancak Fransa’da olup İtalya’ya, Almanya’ya, İspanya’ya, Portekiz’e, Belçika’ya giderseniz, nerede olduğunuzu bilemeyiz. Bu, RN için bir sorun.
DD: RN’nin temel önerilerinden biri de, daha önce “ulusal tercih” olarak ifade edilen, son zamanlarda “ulusal öncelik” olarak yeniden adlandırılan politika. Öncelikle bunun ne olduğunu açıklayabilir misiniz? RN, Fransa’nın uluslararası taahhütlerini çiğnemeden bu politikayı nasıl uygulamayı planlıyor? RN’ye göre, bu politikanın Fransız toplumu ve ülkenin uluslararası ilişkileri üzerindeki potansiyel etkileri nelerdir?
MB: Burada yine, Ulusal Cephe’nin temelinde yatan bir soruya geliyoruz. Başlangıçta, bu düşünce çok kaba bir şekilde, “yabancılar dışarı” veya “bizimkiler diğerlerinden önce” şeklinde ortaya çıkıyordu. Bu, Jean-Marie Le Pen’in sıkça kullandığı bir mesajdı. “Kızlarımı yeğenlerimden daha çok; yeğenlerimi kuzenlerimden daha çok; yeğenlerimi komşularımdan daha çok severim” demişti, yani bana yakın olanları, diğerlerine tercih ederim demek istemişti.
Bu, yabancıları, maddi olarak katkıda bulundukları ulusal dayanışmadan dışlayan bir doktrin. Bunu iyi anlamak gerekiyor. RN sosyal yardımları önce Fransızlara vereceğiz dediğinde, hukuki açıdan ayrımcılık yapmış oluyor. Öncelikle bu, anayasaya aykırıdır, hukuki açıdan iki yönlü bir ayrımcılıktır, çünkü hem yabancılar bu yardımlara erişemeyecek, hem de nihayetinde yabancılar, çalışarak, sosyal güvenlik primleri ile mali olarak katkıda bulundukları bu sosyal yardımlardan dışlanmış olacaklar.
Dolayısıyla, RN’nin düşüncesi, bütçe kısıtlamaları döneminde olduğumuzu ve bu sosyal yardımları herkese veremeyeceğimizi söylemek. Bu yüzden sosyal yardımları “önce Fransızlara vermeye başlamalıyız, yani iyi düzenlenmiş hayırseverlik ilkesi gereği önce kendimizden başlayalım, artakalırsa diğerlerine verebiliriz” demek istiyor.
Bu “ulusal tercih” teorisi, Marine Le Pen ile “ulusal öncelik” haline geldi ve François Duprat tarafından teorize edildi. François Duprat, 60’lar ve 70’lerde aşırı sağın bir entelektüeliydi. Occident ve Ordre Nouveau gibi aşırı sağcı gruplardan geçmişti. Bu, nefret içermeyen bir söylemle göçmen karşıtı bir retorik oluşturmanın bir yoluydu. François Duprat’ın düşüncesi, yabancıları dışarı atalım demek yerine, göçmen karşıtı retoriği akılcı, sosyal ve politik argümanlar üzerinden inşa etmekti. Bu düşünce, 1985’te UDF ile bağlantılı olan ama Club de l’Horloge adlı bir teknokratlar ve üst düzey memurlar grubundan geçmiş olan Jean-Yves Le Gallou tarafından yeniden ele alındı ve “Ulusal Tercih” (« La préférence nationale ») adlı bir kitapla anlatıldı.
Yaklaşık 50 yıldır FN içinde yer edinmiş bu fikir, RN ile “ulusal öncelik” (priorité nationale) haline geldi. Bu somut olarak nasıl uygulanabilir? Burada yine, “ulusal tercihi” referandumla Anayasaya dahil etmeyi öneriyorlar, çünkü şu an tamamen anayasaya aykırı. Somut olarak, ulusal tercih, sosyal hakların öncelikli olarak Fransızlara verilmesini; istihdam ve sosyal konut gibi hakların sadece Fransız vatandaşlarına verilmesini öngörüyor.
DD: Burada düzenli göçmenlerden, yani belgeli yabancılardan bahsettiğimizi hatırlatmak lazım.
MB: Kesinlikle, bunlar Fransa’da çalışan, yani yasal olarak kayıtlı durumda olan yabancılar.
DD: Bu bizi çifte vatandaşlarla ilgili soruya getiriyor. RN, seçim döneminde çifte vatandaşların bazı üst düzey idari pozisyonlara erişimini kısıtlamak istediğini ifade etti. Bu öneri bazı uzmanlar tarafından anayasaya aykırı olarak değerlendiriliyor. RN bu pozisyonu nasıl savunuyor? Bunun entegrasyon ve ulusal güvenliği güçlendirdiğini nasıl ileri sürüyor?
MB: Öncelikle, şu anda Fransa’da herhangi bir yasanın çifte vatandaşlar arasında ayrım yapmadığını belirtmeliyim. Fransa, Fransızsanız Fransızsınız diyor. Yani başka bir vatandaşlığınızın olup olmaması önemli değil, önemli olan Fransız olmanız, bu da birçok çifte vatandaşın Fransız bürokrasisinde önemli görevler almasını sağlıyor.
Jordan Bardella’nın argümanı aslında çok yeni. 24 Haziran’da, yasama seçimleri kampanyası sırasında, devletin en stratejik pozisyonlarının yalnızca Fransız vatandaşlarına ayrılması gerektiğini söyledi. Öne sürülen argüman, “yabancıların çıkarlarına göre biçimlenen müdahale girişimlerine karşı mücadele etmek”. Bunun tartışmalı bir öneri olduğunu bilmek gerekiyor, o kadar ki Marine Le Pen ve RN ile ittifak yapan LR başkanı Eric Ciotti bile, 2 Temmuz’da basına bu konuda seçmenleri rahatlatmak için açıklama yapmak zorunda kaldılar ve “Zaten yapılan bir şeye yasal bir temel sağladığımız için bizi eleştiriyorsunuz” dediler. Eric Ciotti, bugün devlet memurluğu işlerinin zaten Fransızlara ayrıldığını söyledi. Evet, ama aslında bu doğru değil. Memuriyet pozisyonlarını Fransızlara verirsiniz, ama çifte vatandaş olup olmadıkları önemli değildir. Yani, aslında burada yalan söylüyorlar, çünkü İş Kanunu’nda her tür ayrımcılığı yasaklayan bir madde var.
“Bu zaten var olan bir şeydir; önerimiz o kadar da devrimci değil” diyerek suyu bulandırmaya çalışıyorlar. Gerçekte, bu doğru değil. Sadece bazı işler; adalet, içişleri, bütçe, savunma, dışişleri gibi egemenlik alanıyla ilgili kadrolar yalnızca Fransız vatandaşlarına ayrılmıştır. Ancak bir kez daha hatırlatmak gerekirse, bu çifte vatandaşları dışlamaz. Dolayısıyla, gerçekte RN’in önerisi anayasaya aykırı.
Peki, bunu nasıl yapmayı planlıyorlar? Aslında, doğrudan çifte vatandaşları hedeflemek için, işe alımlar sırasında idari soruşturma yürüterek, kamu işlerinin yalnızca tek vatandaşlığı olanlara ayrılması gerektiği fikrini uygulamak istiyorlar.
DD: Sanırım bu politika özellikle, Fransa’da uzun süredir yerleşik olan ve Fransız sistemine oldukça entegre olmuş, idari pozisyonlarda bulunan Mağrip kökenlilere karşı. Fransa’daki Türk göçmenleri düşündüğümde, ki onlar da çoğunlukla çifte vatandaşlar, kamu hizmetlerinde veya üst düzey idari konumlarda pek bulunmadıklarını görüyoruz.
MB: Bu durum, eski Milli Eğitim Bakanı Najat Vallaud-Belkacem’in açıkça hedef alınmasıyla ortaya çıktı. “Franko-Faslı bir Milli Eğitim Bakanımız vardı, kendi gündemini ilerletmek istedi” diyerek suçlandı. Örneğin, onun bakanlığı döneminde ilkokuldan itibaren Arapça dersleri önermesi eleştirildi. “Bakın, bunu kendi ülkesi için yapıyor” denildi. Oysa amaç, göçmen kökenli çocukların anavatanlarıyla bağlarını koruyabilmelerini sağlamak için bu dili öğrenme fırsatını sunmaktı.
Haklısın, hedef alınanlar genellikle Mağribi kökenliler, ancak Fransa’da genel olarak bir yasa çıkarıldığında, bu genellikle İslam’a karşı oluyor çünkü Fransa’da İslam konusunda oldukça güçlü bir gerilim var. Ve bu İslam, aslında genellikle eski kolonilerimizden gelen İslam. Fransa’da çözülememiş ve hala çözülmemiş olan bir mesele var ki bu, sömürgecilik meselesi ve eski kolonilerimize ve onların temsilcilerine, orası kökenli olanlara karşı olan tutumumuzdur. Yani, tarihsel olarak Fransa ile bağı olan, aralarında Mağrip, Müslüman Afrika’nın Sahra altı bölgesi, Senegal gibi yerlerin de bulunduğu bu insanlara karşı olan tutumumuz.
DD: Bu da bizi toprak esaslı vatandaşlık hakkı (droit du sol)[1] meselesine getiriyor. RN, “sadece en az bir Fransız ebeveynden doğan bir çocuğun otomatik olarak Fransız vatandaşlığına erişebilmesi” için doğum yeri esaslı vatandaşlık hakkının kaldırılmasını veya kısıtlanmasını öneriyor. Bu partinin bu öneriyi haklı çıkarmak için öne sürdüğü temel argümanlar neler ve bunun entegrasyonu daha zor hale getirebileceği yönündeki eleştirilere nasıl yanıt veriyorlar?
MB: Vatandaşlık hakkı (jus soli) ile soy hakkı (jus sanguinis) arasındaki tartışma, Fransız kimliği adına FN tarafından kuruluşundan bu yana ele alınan eski bir meseledir. Ana fikir: “Fransız vatandaşlığını herhangi birine vermemeliyiz”. “Vatandaşlık hakkını hak etmek ve Fransa ile bir bağınız olduğunu göstermek zorundasınız”. Dolayısıyla, soy hakkı meselesi önce FN ve artık RN tarafından destekleniyor. Jordan Bardella, son seçim kampanyası sırasında “yönetime gelirsem ilk haftalarda, suçluların ve yabancı İslamcı aşırı uçların sınır dışı edilmesini kolaylaştıracak, bu konudaki idari kısıtlamaları kaldıracak ve özellikle toprak yoluyla vatandaşlık hakkını iptal edecek bir göç yasası çıkaracağım” dedi.
Neden bu bağlantıyı kuruyor? Fransa’da İslamcı militanlara, politik İslamcılığa, aşırı İslamcılara duyulan korkuyu anlamak gerekiyor. Terörist demiyorlar bile ama aslında kastedilen bu. Vatandaşlık hakkı meselesinde, Fransız topraklarındaki yabancı aşırı uçların varlığına duyulan korku ile vatandaşlık hakkının kaldırılması arasında bir bağlantı kurmak gerekiyor. Neden? Çünkü RN’nin temsilcilerinin zihninde, Fransa’da doğmuş olanlara Fransız vatandaşlığını çok kolay veriyoruz ve bu bazen bize karşı kullanılabiliyor. Dolayısıyla, Fransa’da İslam’ın, daha radikal ve aşırı uçlarının yükselişi ile Fransız vatandaşlığının alınması ve verilmesi arasında bir bağlantı görüyorlar.
Fransa’da vatandaşlık hakkı, 1889’a dayanan bir yasaya dayanmaktadır. Fransız topraklarında doğmuş ve bir ebeveyni de Fransız topraklarında doğmuş olan kişi Fransızdır. Bu soy hakkıdır. Dolayısıyla Fransa’da, toprak hakkı ve soy hakkı arasında bir çift gelenek vardır. 2016’da, bir kardeşin veya kız kardeşin Fransız vatandaşlığına sahip olması durumunda, 6 yaşından itibaren Fransa’da yaşayan ve zorunlu eğitimini Fransa’da tamamlayan kişilere vatandaşlık hakkını açarak, vatandaşlık hakkına erişimi genişlettik. Bu nedenle, dolaylı bir vatandaşlık hakkımız var, kardeşlik bağıyla aktarılan bir hak. Bir kardeşin veya kız kardeşin Fransız topraklarında doğarak Fransız vatandaşlığına sahip olması yeterli, böylece kişi kendisi de Fransız vatandaşlığına sahip olabilir.
Dolayısıyla RN bu hakkı ortadan kaldırmayı öneriyor. Bunu nasıl yapacak? Charles Pasqua’nın 1987 yılında İçişleri Bakanı iken yaptığı gibi, vatandaşlık kanununda reform yaparak yasayı, özellikle de Fransız vatandaşlığını kazanma koşullarını değiştirmeyi öneriyor. Pasqua bunu önerdiğinde Fransa’da çok ciddi eylemler olmuştu. Yani bu gerçekten bir sorun. Peki nasıl yapılacak? Teknik detaylara girmeyeceğim, ancak bu politikanın uygulanabilirliği için kısmen Medeni Kanun’da olmak üzere Vatandaşlık Kanunu’nda bir reform gerekli. RN’in avantajı, bunun AB kuralları tarafından düzenlenmeyen bir alan olması. Vatandaşlığın nasıl kazanılacağına dair herhangi bir Avrupa metni bulunmuyor. Bu Üye Devlet düzeyinde kalan bir ayrıcalık.
DD: Daha genel bir soruyla bitirebiliriz. Günümüz dünyası giderek daha fazla birbirine bağlı ve küreselleşmiş durumda. RN milliyetçi ve egemenlikçi önerilerini bu küresel gerçeklikle nasıl uzlaştırıyor? Ulusal egemenliği güçlendirme hedeflerini sürdürürken küreselleşmenin yol açtığı ekonomik ve sosyal zorlukları aşmak için ne gibi stratejiler öneriyor?
MB: Bu çok ilginç bir soru, çünkü karşımızda milliyetçiliği, ulusal egemenliği ve Fransa sınırlarının kontrolünü savunan bir parti var. Gerçekte gördüğümüz şey, RN’nin, kendi siyasi ailesindeki tüm siyasi partiler gibi – İtalya’daki Fratelli ve Viktor Orban’ın partisini düşünüyorum – gerçekte Avrupa Birliği düzeyinde birbirlerine bağlı oldukları. Bu partilerin küreselleşme ile bir tür uyumları söz konusu ve bu da aslında birbirleriyle deneyimlerini paylaşmalarına yardımcı oluyor. RN liderleri çoğu zaman kendilerini Avrupa’nın hemen her yerindeki meslektaşlarını ziyaret ederken buluyorlar.
Daha sonra, eğer gerçekten bağlantılara bakacaksak, siyasi sistemin biraz kenarında yer alan tüm bu partilerde olduğu gibi, RN’nin internete çok büyük yatırım yaptığını anlamamız gerekir. Yeni bilgi ve iletişim teknolojileri konusunda çok becerikliler. Jordan Bardella’nın seçim kampanyasının temelde sosyal ağlar üzerinden yürüdüğünü, gençlere ulaşmak için TikTok ve Instagram’ı kullandığını gördük. RN için bağlantılı olma konusu gerçekten bir sorun değil.
Küreselleşme iki ucu keskin bir kılıç. Onlar için küreselleşme, özgünlükleri öldüren bir ideoloji. Bunu pek çok kitaplarında bulabilirsiniz, ama aynı zamanda küreselleşmeyi ideolojilerini ilerletmek için de kullanıyorlar. Bu açıkça RN, ve Avrupa ölçeğindeki tüm aşırı sağ partiler için de geçerli.
Kısacası, son soru karmaşık bir soru, çünkü küreselleşme ile ilişkileri çok ikircikli. Bunu zevkle kullanıyorlar, bu açıklıktan faydalanıyorlar ama görünürde bunu sadece kınayabiliyorlar.
Söyleşi: Didem Danış
[1] “Medeni Kanun’un 21-7. maddesi, ‘Fransa’da doğan yabancı ebeveynlerin çocuğu, reşit olduğunda Fransa’da ikamet ediyorsa ve on bir yaşından itibaren aralıksız veya aralıklı olarak en az beş yıl boyunca Fransa’da ikamet etmişse Fransız vatandaşlığını kazanır’ şeklinde hüküm koymaktadır. Göç politikası bağlamında bir tartışma, bazen de gerginlik konusu olmadan önce, toprak yoluyla vatandaşlık hakkı veya jus soli, Fransız vatandaşlığına erişimi tanımlayan hukuki bir ilkedir. Fransız olmanın ne anlama geldiğinin özünde yer alır: Ulusal topluluğa aidiyet sadece etnik boyutla sınırlı değildir, aynı zamanda orada bulunmaya, kültüre ve vatandaşlığa da atıfta bulunur.” Kaynak: “Toprak yoluyla vatandaşlık hakkı nedir?” başlıklı yazı, Göç Tarihi Müzesi (Musée de l’histoire de l’immigration).
*Görsel © Joe Cummings’e aittir. Kaynak adresi: https://www.ft.com/content/59dd1b32-067c-4707-b19e-1026bd18235c