13 Haziran 2025’te başlayan İsrail-İran Savaşı, 24 Haziran’da ABD aracılığıyla imzalanan ateşkes ile askeri bir sessizlik içine girdi. Savaş İsrail’in “İran’ın nükleer programını sonlandırmak” gerekçesiyle İran’ın askeri, istihbari ve enerji altyapısı açısından stratejik önemdeki bölgelerine hava saldırıları düzenlemesiyle başladı. Bu yerlerin başında Natanz, İsfahan ve Fordo nükleer tesisleri ve civar bölgeleri gelmekteydi. Hedef alınan yerlerin arasında başkent Tahran, Kirmanşah ve Hamedan gibi şehirler de bulunmaktaydı. İran da bu saldırılara karşılık vermek için başta Tel Aviv ve Kudüs olmak üzere, İsrail’in önemli merkezlerine misilleme saldırılar düzenledi. 24 Haziran’da imzalanan ateşkesten sonra savaş halen diplomatik olarak sürmektedir. Bu çatışma milyonlarca İranlı ve Afgan’ın yerinden edilmesine neden olmuştur. Bu yazıda, son çatışmalardan dolayı göç etmek zorunda kalan İranlılar ve Afganların yaşadıklarını mevcut veriler ışığında inceleyeceğiz.
Yapılan araştırmalara göre İran’da göç hareketleri tek yönlü değildir; bu hareketler rota ve yön açısından çeşitlilik göstermektedir. (i) Göçe neden olan faktörler arasında, saldırılardan kaynaklı can kaybı ve yaralanmalar dışında elektrik, internet, su kesintileri gibi pek çok altyapı ve güvenlik sorunları dile getirilmektedir. Göç türlerine baktığımızda üç temel durumla karşılaşıyoruz: İnsanların zorla yerlerinden edilmesi, serbestçe hareket edebilmesi ya da geçici olarak güvenli bölgelere yerleştirilmeleri. Pek çok İran vatandaşı, savaşın başlamasıyla birlikte ülke içinde kırsal ve İsrail’in hedef almadığı güvenli bölgelere doğru göç etti. İran’dan yurtdışına göç konusunda kesin veriler bulunmamakla birlikte, mevcut tahminler savaş devam etse bile büyük ölçekli bir göç dalgası yaşanmadığını gösteriyor. Öte yanda, Türkiye ve diğer ülkelerde İranlıların ülkelerine dönmeye çalıştıkları gözlemlenmiştir. Ancak hava sahasının kapalı olması, bu geri dönüşleri önemli ölçüde zorlaştırmıştır. İstanbul’da yaşayan pek çok İranlı uçuşların iptal edilmesine rağmen ülkelerine otobüsle dönmeye çalışmıştır. İranlılar ülkelerine neden geri döndüklerine dair sorulan sorulara ailelerinden ve yakınlarından haber alamamalarını cevap olarak göstermişlerdir. Bu genel tabloyu çizdikten sonra, şimdi İranlıların göç sürecinde izlediği rotalara ve bu yolların belirleyici dinamiklerine odaklanabiliriz.
Savaş nedeniyle İranlılardan bazıları devlet tarafından tahliye edilirken bazıları da kendi imkanlarıyla göç yollarını belirlediler. (ii) Yapılan araştırmalar İran’daki göç hatları hakkında bilgi edinmemizi sağlıyor. Kayıtlara geçen en büyük göç, Tahran’dan Mazandaran ve Gilan gibi kuzey bölgelerine yapılan 300 bin kişilik göçtür. (iii) Özellikle askeri bölgelere yapılan hava saldırıları ve çevredeki kayıplar, kitlesel bir panik yaratmış ve hükümetin bu bölgeleri tahliye etmesine neden olmuştur. Ateşkes imzalanana kadar ölü sayısının 1054, yaralı sayısının ise 4476 olduğu tahmin edilmektedir. Bu durum Tahran’da yaşanan sıkıntılarla birlikte, kuzeydoğu ve kuzeybatıya doğru iki göç hattının oluşmasına yol açmıştır. Bu hatlar sırasıyla Qazvin üzerinden Gilan’a, Firuzkuh üzerinden ise Mazandaran’a gitmektedir. Bu bölgeler, dağlık bir coğrafyada bulunmalarından dolayı, saldırıların daha az gerçekleşmesi ve gıda-su kaynaklarının bol olması gibi nedenlerle tercih edilmiştir.
Saldırıların yoğunlaştığı ikinci yer olan İsfahan, Natanz çevresinde bulunan nükleer tesis dolayısıyla açık hedef haline gelmiştir. Savaşın başlamasıyla birlikte bölgede olağanüstü hal ilan edilmiş ve tahminen 70 bin kişi tahliye edilmiştir. (iv) İsfahan’da göçler batı ve güneybatıya doğru bir hattı takip etmiştir. Batı yönünde Golyapegan üzerinden Lorestan’a ve güneybatı yönünde Shakrekord hattından Khuzestan’a göçler yaşanmıştır. Konuyla ilgili çalışan gazeteciler göçlerin özellikle İran içinde yaşandığını göstermektedir.
Her ne kadar savaş İranlıları derinden etkilemiş olsa da, en fazla zarar gören grup Afganlar olmuştur. Yapılan araştırmalara göre, Afganların göç hareketleri de İranlılarda olduğu gibi tek yönlü değildir; göçler tercih edilen rotalar açısından farklıdır. Türkiye genellikle nihai rota olarak görülse bile, Afganların göç ettikleri ülkelerin başında İran ve Pakistan gelmektedir. 2010’dan bu yana milyonlarca Afgan’ın bu iki ülkeye göç ettiği bilinmektedir. Savaş başlamadan birkaç ay önce yapılan nüfus sayımları, İran’da yaklaşık 3 milyon Afgan’ın yaşadığını göstermektedir. Buna karşılık Türkiye’de 500 bin Afgan’ın yaşadığı tahmin edilmektedir.
Savaş süresince Afganlar, İran’ın göç karşıtı politikalarından dolayı barınma, çalışma izni ve geçim gibi temel ihtiyaçlarını karşılamada ciddi zorluklar yaşamıştır. Ordu ve yerel güvenlik birimleri ise hükümet adına hareket ettiklerini söyleyerek Afganların kamusal hizmetlere erişimini engellemiştir. Üstelik bu baskılar sosyal dışlanma ile sınırlı kalmamış; Afgan göçmenler savaş ortamına rağmen zorla sınır dışı edilmiş ve fiziksel güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kalmışlardır. Afganlar, İranlı sivillerin aksine güvenli bölgelere yönlendirilmeden ve herhangi bir barınma planı yapılmadan kendi başlarına bırakılmışlardır. Ancak Afganların büyük bir kısmı Taliban yönetiminin hayatları için oluşturduğu tehdit nedeniyle geri dönmekte tereddüt etmektedir. Bununla birlikte İran hükümetinin Taliban ile iş birliği içinde olmadığını da belirtmek gerekir. Bu durum, Afganların savaş ortamından ziyade devlet politikalarından olumsuz etkilendiğini göstermektedir.
Savaş başlamadan önce, İran’daki ekonomik kriz, hızla artan enflasyon ve işsizlik gerekçe gösterilerek Afganlara karşı toplumsal bir tepki oluşmuştur. Bu ortamda Mart 2025’te “Gönüllü Ayrılma” projesi başlatılmış; Afganların ülkeden gönüllü olarak ayrılmaları istenmiş, aksi halde sınır dışı edilecekleri açıklanmış ve bu çağrılar giderek nefret söylemine dönüşmüştür. Savaş ise İran hükümeti tarafından bir fırsat olarak kullanılmıştır. Ateşkesten kısa süre önce İran hükümeti, medyada “Afgan Casus İtirafı” adı altında bir bildiri yayınlayarak; Afganların İsrail adına casusluk yaptığını öne sürmüş ve bu söylem göç karşıtı politikaları meşrulaştırmak için kullanılmıştır.
Savaş süresince yaklaşık 500 bin ile 1 milyon arasında Afgan, İran tarafından sınır dışı edilmiştir. UNHCR verilerine göre savaş öncesinde Afganların günlük geri dönüş sayısı 5 bin kişidir. Ancak haziranda başlayan savaş ve sert uygulamalarla birlikte bu rakam 30 bine yükselmiştir. Geri dönüşler, 26 Haziran’da 36 bin ile en yüksek seviyesine ulaşmıştır. Sınır dışı edilenlerin %66’sını erkekler, %10’unu kadınlar ve %24’ünüyse çocuklar oluşturmuştur. 1-28 Haziran arasında İran’dan Afganistan’a dönenlerin sayısının 234 bin olduğu tahmin edilmektedir. Ateşkesten önceki hafta ise geri dönenlerin sayısının 131.192 olduğu raporlanmıştır. Temmuz ortasına gelindiğinde toplam dönüş sayısı tahminen 450 bin ile 510 bin arasına yükselmiştir.
Bu veriler iki önemli sonuca işaret etmektedir: İlk olarak İran’da yaşayan Afganların yaklaşık dörtte biri ülkeden ayrılmıştır. İkinci olarak ise, göç edenlerin demografik açıdan büyük ölçüde tek başlarına hareket ettikleri görülmektedir. Savaş başlamadan önce İran’daki nüfus sayımlarında 3 milyon Afgan’ın ülkede ikamet ettiğinden bahsetmiştik. Haziran-Temmuz dönemindeyse, bu nüfusun önemli bir kısmı ülkeden ayrılmıştır. Ayrılanların sayısı, toplam göçmen sayısının %25’ine karşılık gelmektedir. İkinci olarak ele aldığımız demografik verilere göre Afgan erkeklerin sayısı kadın ve çocuklara göre daha fazladır. Yani Afganlar aile halinde değil tek başlarına geri dönmüşlerdir. Sınır dışı edilen Afganların büyük bir bölümünü kayıt dışı göçmenler oluşturmaktadır. Verilerde erkeklerin yüksek olmasının sebebiyse zamanında erkeklerin ailelerini Afganistan’da bırakıp iş bulma umuduyla İran’a gelmiş olmalarıdır. Bu göçmenler enformel sektörde istihdam edilmişlerdir. Kadın ve çocuk sayısının düşük olması da bu durumu doğrulamaktadır. Tüm bu bilgiler, İran hükümetinin kayıtlı göçmenlerden çok kayıt dışı göçmenleri hedef aldığını ortaya koymaktadır; ancak bu izlenen politikanın meşru olduğu anlamına gelmemektedir.
İran hükümetinin Afgan göçmenlere yönelik uygulamaları, gönüllü geri dönüşten çok, hukuki temele dayanmayan ve insan hakları ihlallerini içeren bir çizgi izlemektedir. Pek çok Afgan, yerel yönetimler tarafından düzenlenen ev ve iş yeri baskınları, otoyol kontrolleri ve gece baskınları sırasında alıkonulmuştur. Bu süreçte gözaltına alınan Afganların önemli bir kısmı, kamplarda bekletilmiş; gıda, barınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçlara erişimden mahrum bırakılmıştır. İran güvenlik birimlerinin tutumları ise bu uygulamalarla sınırlı kalmamıştır. Afganlara yönelik resmi kimlik belgeleri ve pasaportların yırtılması, sebepsiz para alınması, fiziksel şiddet uygulanması ve zorla alınan itirafların devlet televizyonunda yayınlanması gibi insan hakları ihlalleri rapor edilmiştir. Bu gelişmeler, İran’ın uyguladığı göç politikasının, güvenli geri dönüş ilkeleriyle değil; baskı ve dışlayıcılıkla şekillendiğini göstermektedir.
Sonuç olarak 12 gün süren savaşta İranlıların güvenli bölgelere gittiklerini veya yerleştirildiklerini; Afganların büyük bir kısmının ise etik olmayan yollarla göç ettirildiklerini söyleyebiliriz. Ülkemizde ve diğer komşu ülkelerde beklendiği şekilde büyük bir kitlesel göç oluşmamıştır. Savaştan İranlılardan çok Afganların maddi ve manevi olarak zarar gördüğünü söyleyebiliriz. İran’ın uyguladığı dışlayıcı politikalar toplumsal krizin daha da büyümesine sebep olmuştur. İran’da yaşayan Afganlar, savaştan ziyade sistematik dışlanma, korku ve zorla geri gönderilme ile daha kırılgan bir konuma itilmiştir.
Yerinden edilmeler sırasında uygulanan politikalar ve alınan kararlar, İran’ın güvenlik kaygılarından çok siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarlarını öncelediğini göstermektedir. Savaş sürecinde güvenliği sağlamaktan ziyade kendi çıkarlarını gözeten bu yaklaşım; durumu giderek toplumsal bir krize dönüştürmüştür. Bu çerçeveden hareketle hak odaklı STK’ların duruma müdahalesi kritik bir önem taşımakta; ayrıca İran hükümetinin mevcut politikalarını gözden geçirerek daha kapsayıcı ve insani bir yaklaşım benimsemesi gerekmektedir.
* Rıfat Basut, Medeniyet Üniversitesi Sosyoloji Bölümü öğrencisidir. Bu yazıyı, 2025 yazında GAR’da gönüllü olarak yürüttüğü çalışmaların bir parçası olarak kaleme almıştır.
**Kapak görseli Canva yapay zeka ile görsel oluşturma aracılığıyla oluşturulmuştur.
***GAR Blog’ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.
Notlar
(i) https://www.seattletimes.com/nation-world/the-latest-trump-says-all-of-tehran-should-evacuate-immediately/; https://iranwire.com/en/features/142589-iranian-workers-bear-brunt-of-economic-crisis-amid-war/; https://apnews.com/article/israel-iran-missile-attacks-nuclear-news-06-16-2025-c98074e62ce5afd4c3f6d33edaffa069
(ii) https://iwpr.net/global-voices/exodus-tehran
(v) https://www.iranhr.net/en/; https://www.unrefugees.org/; https://www.aljazeera.com/news/2025/7/22/inside-irans-crackdown-on-afghan-migrants; https://www.iranintl.com/en/202507214351





