Esma Güzin Yarıcı*
5 Ocak 2024
Esma Güzin Yarıcı Mr. Gay Syria filmi aracılığıyla Türkiye’deki queer politikanın mülteci hakları bağlamındaki kapsayıcılığını ve kesişimselliğini tartışıyor.
“Mr. Gay Syria ile Dayanışmanın Daha İyi Hikayesi”
Esma Güzin Yarıcı*
5 Ocak 2024
Esma Güzin Yarıcı Mr. Gay Syria filmi aracılığıyla Türkiye’deki queer politikanın mülteci hakları bağlamındaki kapsayıcılığını ve kesişimselliğini tartışıyor.
Seçim sonrası Türkiye gündeminin etkisinde, güneşli bir haziran günü mülteci ve LGBTIQ+ [i] hakları alanında aktif olarak çalışan hem Türkiye vatandaşı hem de farklı statülere sahip 18 aktivistle biraraya geldik. Ayşe Toprak’ın yönettiği Mr. Gay Syria (2017) filminin gösterimi ve sonrasında odak grup görüşmesiyle devam edecek bu etkinlikteki temel sorumuz Türkiye’deki feminist+ [ii] hareketin dayanışma pratiklerini eleştirel bir bakış açısıyla ele almaktı. Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Programı kapsamında yüksek lisans tezi olarak yazdığım bu araştırma [iii], bugün Türkiye’deki feminist+ hareketin kesişimselliğine ve kapsayıcılığına dair düşünürken, aynı zamanda LGBTIQ+ mülteci hikayelerine tanıklık etmeyi ve dayanışma üzerine tartışmayı amaçladı.
Mr. Gay Syria belgeseli, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesinden Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’ya devam eden göçmen akışı bağlamında; cinsiyet, cinsellik, göç ve dayanışma üzerine devam eden akademik ve politik tartışmalara değiniyor. Belgesel, Türkiye’de geçici koruma statüsünde ikamet eden Suriyeli gey topluluğuna İstanbul’da düzenlenen Mr. Gay Syria yarışması aracılığıyla yakından tanıklık etme imkanı sunuyor. Hikâye, İstanbul’da yarışmayı kazanan Hüseyin’in Malta’da düzenlenecek Mr. Gay World yarışmasında Suriye’yi temsil etmek üzere çıktığı yolculukta maruz kaldığı zorlu süreci gözler önüne sererken, aynı zamanda Türkiye’nin “güvenli üçüncü ülke” statüsünü sorgulamamızı da sağlıyor. Filmin uluslararası film festivallerindeki başarısı ve mülteci haklarına yönelik farkındalık yaratma ve onların deneyimlerine tanıklık etme konusundaki etkisini belirtmekte fayda var. Dolayısıyla, bu tez çalışması filmin izleyiciyle buluşmasından beş yıl sonra, halen devam eden mülteci ve toplumsal cinsiyet hakları mücadelesine katkı sunmayı amaçlıyor.
Tezin ana kavramı olarak ele aldığım, dayanışmanın “daha iyi hikâyesi” (Georgis, 2013) her hikâyenin aslında özgün bağlamında yarattığı kollektif iyileşme çabasına işaret ediyor. Dina Georgis’in “daha iyi hikâye” kavramı, travmaların ve kayıp hafızanın tarihlere nasıl musallat olduğunu keşfetmeyi amaçlayan teorik bir çaba olarak karşımıza çıkıyor (age.). Böylece, psikanalitik çerçevede, “daha iyi hikâyeler” kavramı, zorluklar karşısında yaratma ve hayatta kalma ilkesinden ortaya çıkıyor ve dayanıklılığı artırmanın bir yolu olarak (özellikle acı ve yas içeren) hikâyelerin kolektif paylaşımını içeriyor (Georgis, 2013). Bu bağlamda, Mr. Gay Syria hikâyesi, İstanbul’da ikamet eden Suriyeli gey mültecilerin kendi içinde ördüğü duygusal bağlara, savaşın getirdiği kayıp ve travmalara yaratıcı bir bakış açısıyla tanıklık etme olanağı sağlıyor. Tez çalışmam, hikâyenin “daha iyi” haline film aracılığıyla tanıklık edildiğini öne sürerken, feminist hareketin dönüşümüne olanak sağlayacak bir araç olarak filmin duygulanımsal çerçevesine dikkat çekmeye çalışıyor. Bu noktada odak grup görüşmesinin yarattığı kesişimsel alanda, filmin aktivist-izleyiciler üzerinde oluşturduğu duygulanımsal etkinin feminist politikayı zenginleştirmek ve eleştirmek için elverişli bir kaynak ve alan sağladığını iddia ediyorum.
Tartışmaya katılan aktivistler; ortalama 30 yaşlarında, trans ve na-trans cinsel kimliklerin birlikte varolduğu, aynı zamanda farklı cinsel yönelimlerden oluşan, LGBTİQ+ mülteci hakları alanında emek veren aktivistlerden oluşuyordu. Katılımcıların altısı Türkiye vatandaşı, dokuzu Suriyeli geçici koruma statüsünde, ikisi Avrupa vatandaşı, bir kişi de Arap etnik kökenli ABD vatandaşı idi. Yapılandırılmış bir soru kılavuzu olmayan bu odak grup görüşmesinde (OGG), araştırmacı olarak benim rolüm aktivistler arasındaki konuşmalara aracılık etmekle sınırlı idi. Bu anlamda, tartışmalara yalnızca yeni konuşmaları teşvik etmek için müdahale ettim. Ayrıca, OGG’deki katılımcı sayısının önerilen 8-12 kişilik grup sayısını aştığını ve bunun da her katılımcı için eşit zaman ve temsil sağlanmasında bazı zorluklar ortaya çıkardığını belirtmemde fayda var. Ancak günün sonunda, OGG tekniğinin farklı aktivist gruplar arasında dinamik fikir ve deneyim alışverişi fırsatı sunmasıyla ve kesişimsel bir alan yaratmasıyla “dayanışma” odaklı bu tez çalışmasına uygun bir yöntem olduğunu düşünüyorum.
Odak grup başlangıcında öne çıkan konuşmalardan birisi, Türkiye’deki feminist+ hareketin mülteci haklarını içeren dayanışma pratiklerine dair eksikliğiydi. Türkiyeli aktivistler bu durumu son birkaç yılda LGBTIQ+ topluluğuna yönelik nefret söyleminin radikal bir seviyeye taşınmasından ötürü topluluğun “hayatta kalma” mekanizması olarak daha kapalı bir yapıya bürünmesiyle açıkladılar. Belgeselin çekildiği 2016 yılından günümüze değişen mülteci ve LGBTİQ+’lere yönelik söylemleri hatırlatan Türkiyeli aktivist Sevgi [iv], bugün dayanışmanın daha zor olduğunu paylaştı. Öte yandan, Suriyeli aktivist Mizar, dayanışmanın küçük iyiliklerle de sağlanabileceğini kendi deneyimi üzerinden aktardı. Mizar, Suriye’deki savaş sırasında zorla yerinden edilmiş kişilerle, rejimin suç saymasına rağmen, nasıl birbirlerinin kapılarına bıraktıkları çiçeklerle ve notlarla biz burdayız diyerek dayanışma gösterdiklerini paylaştı. Sevgi ve Mizar’ın ifadelerine dayanarak, feminist+ dayanışmanın çeşitli gruplar arasındaki kaynakların, hakların ve temsiliyetin adaletsiz dağılımı sebebiyle derinleştiğini ve aynı zamanda bağlamına göre farklı biçimlerde dayanışmanın da mümkün olduğunu söyleyebiliriz.
Bunun yanısıra, Sevgi’nin dayanışmaya dair fikirlerinden farklı olarak, Türkiyeli aktivist Feza, baskıcı rejim altında yaşayan grupların feminist+ mücadelenin ortaklaştırıcı zemininden faydalanarak Türkiye’de nasıl yaratıcı dayanışma biçimleri sergilediğini yakın tarih aracılığıyla bizlere hatırlattı. Feza, 2023’teki Suriye-Türkiye Depremi felaketi gibi toplumdaki kırılgan grupları derinden etkileyen krizlerde feminist ve queer derneklerin LGBTİQ+ mültecilerin özel ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl hızlıca ve etkili bir biçimde örgütlendiğini vurguladı. Depremin ardından Lubunya Deprem Dayanışması’nın örgütlenmesi bu alanda önemli bir örnek olarak karşımıza çıktı. Bu bölümde, aktivistlerin deneyimleri üzerinden, baskıcı rejimler altında kapsayıcı kolektif eylemlerin nasıl dönüştürücü rol üstlendiği, ötekileştirilmiş toplulukların dayanıklılık ve örgütlenme pratiklerindeki yaratıcılıkları ifade edilmiş oldu.
Görüşmede ortaya çıkan diğer bir başlık, Türkiye’deki Suriyeli ve Türkiyeli LGBTİQ+ topluluklar arasındaki farklılıklara dairdi. Her iki topluluğun tarihsel olarak farklı bağlamlarla şekillenmiş olan toplumsal cinsiyet, etnik kimlik ve din gibi toplumsal konulara dair algıları görüşmeler sırasında filmdeki örnekler üzerinden tartışıldı. Bu farklılıklar, tekrar tekrar üretilen homojen kimlik kategorilerinin, pratikte nasıl mülteci hakları uygulamalarıyla çatıştığını göstermiş oldu. Sima Shaksari’nin öne sürdüğü özcü ve zamansız kimlik nosyonlarına dayanan evrensel insan haklarına dair kritiği, aktivist katılımcıların da “Suriyeli gey mülteci” veya “Türkiyeli queer aktivist” gibi homojen kimlikleri içselleştirerek aralarındaki farklılıkları ve benzerliklere özcü ve zamansız bir biçimde yaklaştıklarını göstermiş oldu (Shakhsari, 2014).
Film aracılığıyla, aktivistlerin toplumsal cinsiyet ve İslamiyet ilişkisine yönelik tartışmaları bu açıdan somut örnek oluşturdu. Modernleşme ve sekülerleşme çabalarıyla iç içe geçmiş Türkiye tarihine bakarak, günümüzde Arapça konuşan topluluklara karşı zenofobik tutumu Batı-Avrupa merkezli modernleşme mitinin toplumun bazı kesimlerinde Shaksari’nin ifade ettiği gibi özcü ve zamansız kategorilerin kabulü olarak yorumluyorum. Bu noktadan hareketle, gösterim aracılığıyla buluşturduğum Türkiyeli ve Suriyeli aktivistlerin LGBTİQ+ mültecilerin hikâyelerinin biricikliğine ve çeşitliliğine tanıklık etmiş olmalarının, bu özcü ve zamansız Suriyeli gey mülteci kimliğini yapıbozumuna uğrattığını söylemek mümkün.
Araştırma kapsamında tartışılan başka bir konu, Jodi Dean’in “düşünümsel dayanışma” kavramının bugün Türkiye’deki feminist+ mücadelenin koalisyon zeminini oluştururken nasıl bir içgörü sağlayabileceğine ilişkindi (Dean, 1998). Dean’in bu bağlamda öne sürdüğü üç temel unsur; “özgünlük”,”ortaya çıkış”, “hesap verebilirlik” [v] kavramları elverişli bir kavramsal tartışma alanı açtı (age). Bu kavramlar Mr. Gay Syria aracılığıyla, bireysel hikayeleri kucaklayarak topluluğun özgünlüğünü göz önüne getirirken, farklı kırılganlıklarımızın tanınmasının bizi daha büyük ölçekli mücadeleye karşı bir araya getiren önemli bir araç olarak feminist+ dayanışmanın gerekliliğinin altını çizmiş oldu. Bu anlayış “hesap verilebilirlik” unsuruyla, eleştiriye açık olmayı ve etkileşimlerle sürekli olarak (yeniden) inşa edilen ilişkileri içermesiyle özcü ve zamansız kimliklerin sorgulanmasını sağladı (Dean, 1998; Shaksari, 2014). “Ortaya çıkış” kavramı ise, tam bir mutabakat aramak yerine, hareketin çeşitliliğini kabul etme gerekliliğini öne sürdü. Dolayısıyla kolektif hareketi güçlendiren dayanışma zeminini, belirli bir gruba karşı değil, “biz” için konumlandıran bir dayanışma olarak tahayyül etmemizi sağladı.
Günün sonunda bu tez çalışması, LGBTİQ+ mültecilerin mücadele ettiği hegemonik yapılara dikkat ederken, feminist+ dayanışmanın yalnızca bu yapılara karşı değil, aynı zamanda farklı gelecekleri tahayyül etmek veya Georgis’in ifadesiyle “daha iyi bir hikâye” yaratmak için ilham kaynağı olabileceğini bizlere göstermiş oldu (Georgis, 2013).
Notlar
[i] Araştırmada kullandığım LGBTIQ+ terminoloji kullanımına ilişkin bir not eklemek isterim: Film Suriyeli cis gey erkeklere odaklansa da ben sıklıkla “LGBTIQ+” (lezbiyen, gey, biseksüel, trans*, interseks, queer, ve artı diğer kimlik terimlerine atıfta bulunarak) kullanmayı tercih ediyorum. Buradaki amaç, normatif olmayan Suriye topluluğu içindeki (cinsiyet ve cinsellik açısından) çeşitliliği vurgulamaktır.
[ii] Hareketin hem kesişimselliğini hem de kapsayıcı olma çabasını vurgulamak için bu araştırmamda “feminist+” terimini kullandım. Bu yaklaşım, feminizmin kölelik karşıtı, sömürgecilik karşıtı, savaş karşıtı, kapitalizm karşıtı, insan hakları, azınlık hakları, ekonomik adalet, ekolojik adalet ve yerel-küresel düzeyde feminizme eşlik eden etnik adalet hareketlerini kapsayan diğer siyasi gündemlerle karşılıklı bağlantılılığını kabul etme amacını içeriyor (Altınay ve Peto 2022).
[iii] Tez danışmanım olan başta Prof. Ayşe Gül Altınay olmak üzere, tez jürimde bulunan Dr. Aslı İkizoğlu Erensu ve Dr. Doğu Durgun’a tez yazım süresince paylaştıkları değerli yorumlar ve geri dönüşlerden dolayı teşekkür etmek isterim.
[iv] Katılımcı aktivistlerin isimleri anonimleştirilmiştir.
[v] specificity, genealogy, accountability
Kaynaklar
Altınay, Ayşe Gül, and Andrea Peto. 2022. “Feminist plus solidarity as transformative politics Introduction.”, European Journal of Women Studies, 29(4): 477-488. https://doi.org/10.1177/13505068221135504
Dean, Jodi. 1998. “Feminist solidarity, reflective solidarity: Theorizing connections after identity politics.” Women & Politics, 18(4): 1–26.
Georgis, Dina. 2013. The better story: Queer affects from the Middle East. Suny Press.
Toprak, Ayşe. 2018. “Making Mr. Gay Syria in Istanbul.” Journal of Middle East Women’s Studies, 14(2): 242–245.
*Esma Güzin Yarıcı, 2020’de Galatasaray Üniversitesi Sosyoloji bölümünü kazanarak başladığı akademik serüvenine toplumsal cinsiyet politikaları bağlamında, insan hakları odaklı sivil toplum kuruluşlarına dahil olarak devam etmiştir. Akademik çalışmaları, göç ve toplumsal cinsiyet ekseninde şekillenmiştir. Doç. Dr. Didem Danış’ın danışmanlığında Tarlabaşı’na zorunlu iç göç ile gelmiş Kürt kadınların kent içi çöküntü mekândaki çok boyutlu dışlanmaya karşı geliştirdikleri “taktikler” (De Certeau 1974) üzerine lisans bitirme tezini 2020 yazında tamamlamıştır. Sabancı Üniversitesi Kültürel Çalışmalar yüksek lisans programına 2021 yazında kabul edilmiş, Prof. Dr. Ayşe Gül Altınay danışmanlığında LGBTIQ+ mülteci hakları ve dayanışma pratikleri konulu tezini 2023 yazında tamamlamıştır. Halihazırda bağlantılı olduğu sivil toplum kuruluşlarıyla göç ve toplumsal cinsiyet odaklı çalışmalarda yer almaya devam etmektedir.
**Kapak görseli, Suriyeli sanatçı Helen Zughaib’in Migrations başlıklı sergisinden alınmıştır. Bkz. https://www.hzughaib.com/
***Metin içi görseli, https://www.imdb.com/title/tt6220252/mediaviewer/rm3938080768/?ref_=tt_ov_i adresinden alınmıştır.
****GAR Blog’ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.