Bu yazı “Geçici Koruma Kimi, Neyi ve Ne Kadar Koruyor?” blog serisinin bir parçası olarak İbrahim Soysüren’in editörlüğünde yayımlanmaktadır. NCCR On the move, Neuchâtel Üniversitesi Sosyoloji Enstitüsü ve İzmir Barosu işbirliğiyle 9 Aralık 2023’te İzmir’de düzenlenen aynı adlı çalıştayda sunulan tebliğlerden hareketle hazırlanmıştır.
Yazıda, Avrupa Birliği’nin Ukraynalılar için uyguladığı Geçici Koruma Mekanizmasının Hollanda’daki uygulanışı analiz edilerek, bunun beraberinde getirdiği hukuki ve insani zorluklar ele alınıyor. Son bölümde ise Hollanda’daki durum Türkiye’deki geçici koruma düzenlemesiyle karşılaştırmalı olarak inceleniyor.
Hollanda’da Geçici Korumanın Ukraynalılara Uygulanması: Gözlemler ve Çıkarılacak Dersler
Orçun Ulusoy
Arka plan ve zorluklar
Hollanda, Ocak 2025 itibarıyla yaklaşık 140.000 Ukraynalı mülteciye ev sahipliği yaparak, bu alanda Avrupa Birliği’nde (AB) önde gelen ülkelerden biri konumuna gelmiştir. Polonya veya Türkiye gibi ülkelerle kıyaslandığında sayı çok daha düşük olsa da söz konusu mülteci nüfusu Hollanda’daki barınma, sağlık ve eğitim alanlarındaki önemli yapısal zayıflıkları gözler önüne sermiştir. Zaten çok katmanlı sorunlar nedeniyle sıkıntı içinde olan bu sektörler, yerinden edilmiş Ukraynalıların ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanmış ve kitlesel göçe hazırlıktaki eksiklikleri açıkça ortaya çıkarmıştır.
Hâlihazırda bir konut kriziyle mücadele eden Hollanda hükümeti geçici barınma merkezlerinin sayısını artırmış, ayrıca yerel yönetimler ve belediyeleri, ülke tarihinde daha önce benzeri az görülen ölçekteki talebi karşılamakla görevlendirmiştir. Bu adımlar, merkezi ve yerel yönetimlerin uyumlu ve koordineli şekilde çalıştığı bir yönetim modelinin önemini açıkça ortaya koymaktadır. Ayrıca, AB ile yasal çerçeveleri yeniden gözden geçirmek amacıyla gerçekleştirilen iş birliği, kriz dönemlerinde esnek politikalar geliştirmenin önemini gözler önüne sermiştir. Ancak bu deneyim, gelecekteki yerinden edilme krizlerine karşı dayanıklılığı artırmak için iyileştirilmesi gereken alanları da ortaya çıkarmıştır.
Hollanda’da Geçici Koruma Mekanizması
Hollanda’da, bireyler için geçici koruma, kitlesel yerinden edilme durumlarında devreye giren AB Geçici Koruma Direktifi (2001/55/EC) kapsamında uygulanmaktadır. Her ne kadar bu direktif nadiren uygulansa da AB’nin ortak iltica sistemi olan CEAS’ın (Common European Asylum System) tamamlayıcı bir parçası konumundadır. CEAS; Dublin Yönetmeliği gibi, iltica başvurularının hangi devlet tarafından işleme alınacağını belirleyen AB hukuki mekanizmalarını da içerir.
Geçici koruma altındaki mülteciler, Hollanda Yabancılar Yasası 2000 (Vreemdelingenwet 2000) ve ilgili ulusal politikalar çerçevesinde oturum izni, sağlık hizmetleri, eğitim ve istihdam gibi haklara sahiptir. Ayrıca, Dil Entegrasyonu Yasası (Wet Inburgering) başta olmak üzere Hollanda entegrasyon mevzuatı uyarınca dil eğitimi, konut desteği ve iş programları gibi kapsamlı entegrasyon tedbirlerinden yararlanırlar.
Politik Çerçeve ve Kayıt Süreci
Acil durum mevzuatı uyarınca Hollanda’da sığınmacıların ve geçici koruma altındaki bireylerin barınma sorumluluğu ülke genelindeki 342 belediyeye verilmiştir. Kayıt süreci, yerel belediye ofislerinde başlayarak mültecilerin kişisel bilgilerinin Kişisel Kayıtlar Veri Tabanı’na (BRP) eklenmesiyle başlar. Statünün resmîleştirilmesi için ise Göç ve Vatandaşlık Dairesi’ne (IND) ait M35H başvuru formu doldurulmalıdır. Bu süreç sonunda mülteciler, geçici oturma statüsü alarak istihdam dahil temel hizmetlere erişim hakkı kazanır.
Konut: Krize Yanıt Arayışları
Konut meselesi, mültecilerin acil ihtiyaçlarıyla Hollanda’daki mevcut toplumsal sorunların kesişim noktasında bulunmaktadır. Ülke halihazırda 140.000 Ukraynalı mülteci ile birlikte 60.000 iltica başvurusunda bulunmuş kişiye ev sahipliği yapmaktadır. Oysa mevcut merkezlerde yalnızca 30.000 kalıcı konut bulunmaktadır. Bu açığı kapatmak için hükümet acil durum ilan etmiş, prefabrik yapılar ve eski okul, ofis gibi binaların dönüştürülmesi yoluyla 20.000 geçici konut birimi oluşturmuştur.
Bu önlemlere rağmen, önceliğin geçici barınma çözümlerine verilmesi, uzun vadeli politikaların geliştirilmesini geri plana itmiştir. Bu alanda aktif olan paydaşlar, acil ihtiyaçlar ile gelecekteki talepleri dengeleyen ölçeklenebilir ve sürdürülebilir konut politikalarının önemine dikkat çekmektedir.
Eğitim: Entegrasyonun Anahtarı
Ukraynalı mültecilerin çocukları, kaldıkları yerlere yakın okullarda eğitim hakkına sahiptir. Kayıt sürecinde gönüllüler ve yerel makamlar aktif rol oynamaktadır. İki aşamalı bir entegrasyon modeli uygulanmakta; çocuklar önce ana dili Hollandaca olmayan öğrencilere yönelik özel okullara yerleştirilmekte, ardından düzenli eğitim programlarına geçiş yapmaktadır. Okul çağındaki çocukların büyük çoğunluğu Hollanda okullarında öğrenim görürken, bazıları çevrimiçi olarak Ukrayna müfredatını da sürdürmektedir. Yetişkinler genel olarak Hollandaca öğrenmeye istekli olsa da, küresel geçerliliği ve olası geri dönüş planları sebebiyle çoğu, İngilizceye öncelik vermektedir.
Sağlık Hizmetleri: Kapsamlı Ancak Dağılımda Eşitsizlikler Var
Ukraynalı mülteciler, sigorta durumlarından bağımsız olarak sağlık hizmetlerinden yararlanma hakkına sahiptir. Temmuz 2022’de yürürlüğe giren Ukrayna’dan Gelen Yerinden Edilmiş Kişilere Yönelik Tıbbi Bakım Düzenlemesi (RMO), pratisyen, uzman hekim ve hastane hizmetlerinden ücretsiz yararlanılmasını mümkün kılmaktadır.
Buna karşın, özellikle ruh sağlığı sorunlarının sıklıkla öne çıkmasına rağmen, bu alanda sağlık hizmetleri kullanım oranı, sistemin işleyişine dair bilgi eksikliği ve dil engeli gibi faktörler yüzünden sınırlı kalmaktadır.
İstihdam: İlerlemeler ve Engeller
Geçici Koruma Direktifi kapsamında, Ukraynalı mültecilerin Hollanda’da çalışabilmesi için ek bir çalışma iznine ihtiyaç bulunmamaktadır. İşverenlerin, mülteci istihdamını sadece Çalışan Sigortaları Kurumu’na (UWV) bildirmesi yeterlidir. Bu basitleştirilmiş süreç; stajlar ve gönüllü işler de dahil olmak üzere tüm istihdam biçimlerine ilişkin bürokratik engelleri asgari düzeye indirmeye olanak tanımaktadır.
Çalışma çağındaki Ukraynalı mültecilerin yaklaşık %50’si istihdam edilmekte olup bu oran, Hollanda’daki diğer mülteci gruplarına kıyasla daha yüksektir. Birçoğu otelcilik, lojistik veya sağlık gibi işgücü açığı bulunan sektörlerde iş bulabilmektedir. Öte yandan çoğu, sahip oldukları vasıfların altında kalabilecek işlerde, genellikle asgari ücret düzeyinde ve geçici ya da yarı zamanlı pozisyonlarda çalışmak durumundadır.
Dil bariyerleri ve Ukrayna’da edindikleri mesleki yeterliklerin tanınmaması, mültecileri daha düşük vasıflı işlere yönlendirerek ekonomik kırılganlıklarını artırmaktadır. Ayrıca, işçi haklarına ilişkin yeterli farkındalığının olmayışı ve güvencesiz çalışma koşulları, suistimal riskini de beraberinde getirmektedir.
Karşılaştırmalı Değerlendirme ve Sonuç
Hollanda’nın Ukraynalı mülteci akışını yönetmeye ilişkin yaklaşımı, çeşitli dersler çıkarmaya olanak sağlamaktadır. Belediyelere sorumluluk vererek yerellere uygun olarak özelleştirilmiş çözümleri teşvik eden Hollanda, aynı zamanda ulusal denetim ve AB ile iş birliği sayesinde bu konuda tutarlılığı koruyabilmektedir. Buna rağmen, konut ve uzun vadeli entegrasyon gibi alanlarda devam eden sıkıntılar, değişken ölçekli çözümler ve proaktif yönetim ihtiyacını açıkça ortaya koymaktadır. Bu tecrübe, acil insani yardım ile sürdürülebilir entegrasyon stratejilerini uyumlu hâle getirmenin önemini bir kez daha vurgulamaktadır
Çok daha yüksek sayıda mülteciyi, daha büyük yapısal baskılar altında kabul etmiş Türkiye ile karşılaştırıldığında, Hollanda’nın yaklaşımı, değişken ölçekli ve iş birliğini öne çıkaran yöntemlerin avantajlarını göstermektedir. Türkiye’deki geçici koruma sistemi büyük ölçüde Suriye kaynaklı mülteci krizine yönelik tasarlanmış olup, büyük sayıdaki zorunlu göç akınını yönetmeye odaklıdır. Dolayısıyla uzun vadeli entegrasyon perspektifi zayıftır. Buna karşın Hollanda, geçici korumayı mevcut iltica çerçevesine entegre etmekte ve AB içindeki yeniden yerleştirme programları[1] gibi girişimlerle desteklemektedir. Bu model, mülteci krizlerine kolektif ve koordineli yanıtlar vermenin önemini vurgulamaktadır.
Daha küçük bir mülteci nüfusunu barındırması, Hollanda’ya kaynak yoğun ve hedefe yönelik destek sunma avantajını sağlamakta, göç yönetimini nispeten kolaylaştırmaktadır. Bunun aksine, Türkiye’deki devasa mülteci kitlesi altyapıyı zorlamakta ve devlet bu konuda büyük ölçüde kayıt dışı ekonomi ile topluluk ağlarına bel bağlamaktadır. Her iki ülke arasındaki sosyopolitik farklıklar da dikkat çekici boyuttadır. Hollanda toplumsal entegrasyonu güçlendirmekte zorlanırken, Türkiye uluslararası destek mekanizmalarının yetersizliğinden dolayı kitlesel yerinden edilmeleri yönetmenin çok katmanlı sonuçlarıyla uğraşmaktadır.
Hollanda’nın sağlık hizmetlerine erişim ve istihdam olanakları alanlarında nispeten başarılı görünen yaklaşımı, geçici barınma modeli ve düşük ücretli işlere dayanması sebebiyle uzun vadede ne ölçüde sürdürülebilir olduğu sorusunu da gündeme getirmektedir. Öte yandan Türkiye’nin kriz odaklı modeli, geniş çaplı mülteci akışını yönetmenin zorluklarını açıkça göstermekte; daha sürdürülebilir politikalar ve uluslararası iş birliği ihtiyacını öne çıkarmaktadır.
Her iki ülkede de süregiden, kendi bağlamlarına özgü zorluklara çözüm üretme çabaları, adil bir mülteci politikası ihtiyacına işaret etmektedir. Bu durum gelecekteki yerinden edilme krizlerine daha dayanıklı sistemler inşa edebilmek için sınır ötesi iş birliği, yenilikçi uygulamalar ve uzun vadeli planlama konularına daha fazla odaklanmak gerektiğinin altını bir kez daha çizmektedir.
[1] AB Yeniden Yerleştirme Programı, sığınmacıları Avrupa Birliği (AB) üye ülkeleri arasında daha adil bir şekilde dağıtmayı amaçlayan bir mekanizmadır. Program, İtalya ve Yunanistan gibi orantısız derecede yüksek sayıda mülteci alan ülkelerin yükünü hafifletmeyi hedefler ve uygun sığınmacıların başvurularının işleme alınacağı diğer AB ülkelerine transfer edilmesini sağlar.
Orçun Ulusoy, Vrije Universiteit Amsterdam’da araştırmacıdır ve GAR üyesidir. Ayrıca İzmir Mültecilerle Dayanışma Derneği (Mülteci-Der) Yönetim Kurulu Üyesidir.
* GAR Blog’ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.
**Görsel CHATGPT ile oluşturulmuştur.