3 Temmuz 2018
İklim değişikliği gibi göç olgusunun da yerel ve uluslararası küresel bir mesele olarak irdelenmesi gerekir. Nüfus hareketlerinin düzenlenmesi çok uzun zamandır uluslararası dayanışmanın tuzaklarından biri olmuştur. 2015 Avrupa İltica Krizi açığa çıkarmıştır ki, Avrupa Birliği gibi oldukça bütünleşmiş ve dayanışmacı bir bağlamda dahi, hazırlıksız olma, siyasi kafa karışıklığı ve yanlış bilgilendirme yetersiz ve insani bedeli yüksek politikalar üretilmesine yol açmaktadır. Küresel düzeyde, 1990’ların göçmen işçi haklarından günümüzün “küresel ilkeler sözleşmesi”1 kadar: üretilen politikaları eş güdümlemeye ve küresel yönetime teşvik etmeye yönelik çabalar yaratıcı ve etkili çözümler sunmakta yetersiz kalmaktadır.
3 Temmuz 2018
İklim değişikliği gibi göç olgusunun da yerel ve uluslararası küresel bir mesele olarak irdelenmesi gerekir. Nüfus hareketlerinin düzenlenmesi çok uzun zamandır uluslararası dayanışmanın tuzaklarından biri olmuştur. 2015 Avrupa İltica Krizi açığa çıkarmıştır ki, Avrupa Birliği gibi oldukça bütünleşmiş ve dayanışmacı bir bağlamda dahi, hazırlıksız olma, siyasi kafa karışıklığı ve yanlış bilgilendirme yetersiz ve insani bedeli yüksek politikalar üretilmesine yol açmaktadır. Küresel düzeyde, 1990’ların göçmen işçi haklarından günümüzün “küresel ilkeler sözleşmesi”(1) kadar: üretilen politikaları eş güdümlemeye ve küresel yönetime teşvik etmeye yönelik çabalar yaratıcı ve etkili çözümler sunmakta yetersiz kalmaktadır.
Son yıllarda Avrupa’ya yaşanan Suriyeli sığınmacı dalgası, AB liderleri ve vatandaşlarına çoğunlukla küresel güneyden çıkan küresel mülteci krizi konusunda sert bir farkındalık dayatmıştır. Bu tikel mülteci dalgası, 2008 iktisadi krizi sonrası kırılganlığı artmış Avrupa toplumlarında süregitmekte olan göç, uyum ve çeşitlilik konusundaki daha genel tartışmalarla yankısını buldu. Avrupa’nın günümüzde yaşadığı kriz; iltica ve göç, haklar, siyaset ve ekonomi gibi ulusal düzeyde münferiden baş edilemeyecek meseleler konusunda kısa ya da uzun vadedeli politika karmaşasından oluşmaktadır.
Avrupa’nın ötesinde, siyasi krizlerin göç ve iltica meseleleri etrafında oluşması ya da mevzilenmesi tüm paydaşların acil bir tepki göstermesi için bir çağrıdır. Bilim-insanları, sivil toplum örgütleri, eylemciler, kaygılı vatandaşlar ve karar vericiler zorunlu ya da gönüllü göçün, bu göçün etkenlerinin ve menşei ya da ev-sahibi ülke için ne gibi sonuçlar doğuracağının daha iyi anlaşılmasını sağlamak için bir araya gelmek zorundadır. Ancak bu şekilde günümüzde basında ve siyaset alanında yapılan tartışmaları gölgeleyen ideolojik yorumlar ve söylemlerin ötesinde kanıta dayalı politika üretimi ve genel kabul görecek uygulamalar için bir zemin sağlamış olacağız.
Bu çağrı, bir yaklaşım değişikliği için zorunlu olmuştur.
Göç ve iltica politikaları, Avrupa ve Kuzey Amerika’da olduğu kadar diğer ülkelerde de (Kenya ve Sudi Arabistan gibi), hareketli nüfusların insan haklarına ve iltica haklarına karşı eşi benzeri görülmemiş bir taarruz yaratmıştır.
1990’lardan bu yana BM ya da AB gibi bölgesel örgütlerin, göç ve ilticayı düzene koyma yönündeki girişimleri (1990 Konvansiyonu, Avrupa’daki Dublin Anlaşmaları ve Küresel İlkeler Sözleşmesi) ya mülteci dalgaları (Irak, Suriye, Güney Sudan, Burma) ya da göçmenlerin kaynaşması ve çeşitlilik gibi konular etrafında yaşanan siyasi krizlerle karşılaştığında başarısız oldu ve çöktü.
Geride bıraktığımız 10 yıl içerisinde OECD ülkeleri tarafından benimsenen politika seçenekleri (duvarlar örmek, yüksek siyasi ve finansal bedeline rağmen yönetimi dışsallaştırmak, bilim insanlarının sıkça tekrar ettiği ve güncel deneyimlerin gösterdiği üzere, insanların ülkelerini terk etmelerinin önüne geçemeyeceği gibi uzun vade de göçü ortaya çıkaran nedenler üzerinde bir etkisi olamayacaktır.
Göçmen gönderen ve alan toplumlarda göçün etkilerinin anlaşılmasına dair eksiklik sürekli bir kötü yönetim yaratmaktadır. Korku tellallığı yapan söylemler politik gündeme sirayet etmekte ve bilimsel bilgiyi görmezden gelmektedir. Her ne kadar bilimsel çalışmalarda göç ve ilticayla ilgili ihtilaflar olsa da, bazı iyi bilinen gerçekler politika oluşturulmasında duyulmaz ve kullanılmaz kalmaktadır:
- Göç çoğunlukla kıtalar arasında değil, bölgeler arasında gerçekleşmektedir. Göçmenler, özellikle de mülteciler, çoğunlukla küresel güneyde iskan etmektedir.
- 246 milyon göçmen dünya nüfusunun sadece yüzde 3,4’ünü oluşturmaktadır ve bu rakam 19. Yüzyıldakinden çok daha düşüktür.
- Vize kısıtlamaları bir ev sahibi ülkede bulunan göçmenlerin oraya yerleşmesini artırmaktadır: göçmen işçiler menşei ve ev sahibi ülkeler arasında gidip gelmektense, ev sahibi ülkede kalmaktadırlar. Sığınmacılar için hem kendi ülkelerinde hem de geçiş ülkelerindeki mevcut vize imkanlarının sınırlılığı kaçakçılık ve diğer kanun dışı eylemleri de artırmaktadır.
- Sınırların kapanması sadece hareketliliğini değil aynı zamanda sermaye, uzmanlık bilgisi ve fikirlerin de sınırlar ötesinde geçişini ve değiş tokuş edilmesini de kısıtlamaktadır.
- Göçmen ve sığınmacıların hızlı bir şekilde konut, eğitim ve kayıtlı işgücü piyasasına erişimi, ev sahibi toplumla kaynaşmalarının niteliğini artırmakta ve eşitsizlik ile haklarından mahrum kalma ihtimallerini azaltmaktadır.
- Göçün nüfus eğitimlerine etkisi doğurganlık oranı ev sahibi ülkelerdeki oranlara hızlıca uyum sağladığı için kısa sürelidir.
- Kalkınmayı finanse etmek, kalkınma-göç ilişkisini mevcut politika eylemlerinin temel kabul ettiğinden daha karmaşık hale getirerek, yoksul ülkelerden göçü artırabilir. Göçmen dalgasının işgücü piyasalarında ve ulusal büyümedeki etkisi, ekonomik koşullar ve dinamiklere ve işçilerin hareketliliği ve iş gücü piyasası düzenlemelerine bağlı olarak, etkisiz ya da olumlu olmaktadır.
Göçün etkisini anlamak için, hem bağlama özel hem de küresel dinamiklerle bağlantılı analizler göçün etkisini saptamak için mühimdir. Mevcut endişe, göçle ilgili verinin eksik veya güvenilmez olması olarak ifade edilmektedir. Verinin de ötesinde, bizim iddiamız, politika oluşturmanın analitik temellerinin sağlam ve açık olması nüfus hareketlerinin mantıklı ve etkili düzenlenmesinde anahtar olduğudur. Her duruma uyacağı düşünülen ve ideolojik temelli yaklaşımlar göç alanında işe yaramamaktadır.
Bu sebeple, politik ve insani krizlere sebep olan kısa dönemli ve yetersiz politik çözümlere bir son verilmesini istiyoruz. Göç ve iltica meselelerinin idaresinde akılcı, gerçekçi, bilimsel ve insani bir yaklaşıma dayanan radikal bir paradigma değişimi talep ediyoruz. Dolayısıyla, bilim insanları ve uzmanları politika yapıcıları bilgilendirmek ve Göç ve İltica Uluslararası Heyeti’ni oluşturmak üzere acil bir toplantıya çağırıyoruz.
Virginie Guiraudon, CNRS Araştırma Direktörü, Sciences Po, Paris
Andrew Geddes, Yönetici, Migration Policy Centre, European University Institute, Italy
Steven Vertovec, DirektörYönetici, Max Planck Institute, Germany
Jean Jouzel, the International Panel on Climate Change kurucu üyesi
Thomas Piketty, Eş-yönetici, World Inequality Database
Tüm imzacılar için bakınız: www.iepam.eu/posts/list-of-signatures
(1) 19 Ekim 2016 tarihinden Birleşmiş Milletlerin “Sığınmacılar ve Göçmenler için New York Deklarasyonu” olarak kabul ettiği belgeye dayalı küresel nüfus hareketliliğine koruma sağlanmasına dair ilkeler çerçevesi. Daha fazla bilgi için bakınız: http://www.kaldorcentre.unsw.edu.au/publication/2018-global-compacts-refugees-and-migration.
28 Haziran 2018 tarihinde the Guardian’da yayımlanan bir Göç ve İltica Uluslararası Heyeti oluşturulmasına dair çağrının Göç Araştırmaları Derneği tarafından yapılmış Türkçe tercümesidir. Çağrı dünyanın farklı üniversitelerinden beş yüzün üzerinde akademisyen tarafından imzalanmıştır.