Alberto Nicelli tarafından kaleme alınan bu yazıda AB-Türkiye Mutabakatı’nın dokuz yıllık süreçte göç yönetimine etkileri ve geleceği ele alınmaktadır.
Dokuz Yılın Ardından AB-Türkiye Anlaşması: Tartışmalar ve Değişen Dengeler
Alberto Nicelli*
AB-Türkiye Mutabakatı dokuzuncu yılını geride bırakıyor. Anlaşmanın göç yönetimi ve AB-Türkiye ilişkileri üzerindeki derin etkileri göz önünde bulundurulduğunda, bugüne kadar neleri gerçekleştirip neleri gerçekleştiremediği ve hangi olasılıklara kapı araladığı üzerine düşünmek hem çok önemli hem de yerinde olacaktır.
2016’da Balkanlar, tarihte görülmemiş büyüklükte bir mülteci kriziyle karşı karşıyayken imzalanan bu anlaşma, Avrupa’nın göç politikasında yeni bir dönem başlattı ve sınır kontrolünün dışsallaştırılması için bir model oluşturdu.
Arka planı ve temeller
AB-Türkiye Anlaşmasının kökleri 2011 yılında “Arap Baharı” dalgası ile başlayan Suriye iç savaşına dayanmaktadır. Artan şiddet nedeniyle milyonlarca Suriyeli, ya kendi iradesiyle ya da zorunlu olarak evlerini terk ederek komşu ülkelere sığındı. Kısa bir sürede mültecilerin sayısı 100.000’den azken 1 milyonun üzerine çıktı ve 2019 itibariyle Türkiye tek başına 3,6 milyon[1] Suriyeli mülteciye ev sahipliği yaparak dünyanın en fazla mülteci barındıran ülkesi haline geldi. Ancak bu büyük nüfus hareketi, Türkiye’nin ekonomisi, siyaseti ve toplumsal yapısı üzerinde büyük bir baskıyı da beraberinde getirdi.
Aynı dönemde Avrupa’da büyük bir göç dalgasıyla karşı karşıyaydı. 2015 yılında Avrupa’ya 1 milyondan fazla mülteci ve göçmen ulaştı.1999-2005 yılları arasında oluşturulan Ortak Avrupa Sığınma Sistemi (CEAS), bu akını yönetmekte zorlandı ve Üye Devletler arasında siyasi anlaşmazlıklara, sınırlarda kaotik sahnelere ve acil eylem gerektiren bir insani krize yol açtı.
Anlaşmadaki temel ilkeler ve mekanizmalar
Bu krize cevaben AB, göç akımlarını, özellikle de çok sayıda ölüme neden olan meşhur “Ege rotasını” daha etkin bir şekilde yönetmek ve kontrol altına almak için Türkiye ile bir ortaklık kurdu. 18 Mart 2016’da Türk ve Avrupalı temsilciler tarafından imzalanan anlaşma dört temel unsura dayanıyordu:
- Deniz geçişlerinin önlenmesi: Türkiye, Ege Denizi üzerinden düzensiz göçün önlenmesine yönelik tedbirler almayı kabul etmiştir. Bu bağlamda, Türkiye mülteciler için “güvenli üçüncü ülke” olarak belirlenmiştir.
- 1:1 mekanizması: Yunanistan’dan Türkiye’ye iade edilen her Suriyeli için, bir başka Suriyeli mülteci yasal yollarla AB’ye yerleştirilecektir.
- Mali destek: AB, Türkiye’deki Suriyeli mültecileri desteklemek için başlangıçta 6 milyar Avroluk bir yardım taahhüdünde bulunmuştur[2] ve bu yardımın FRIT (Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programı) kapsamında dağıtılmasına karar verilmiştir.
- Katılım müzakereleri: Anlaşma, Türkiye’nin AB’ye üyelik sürecini hızlandırmayı ve Türk vatandaşları için vize serbestisi sağlamayı vaat etmekteydi.
İlk sonuçlar ve eleştiriler
Başlangıçta, anlaşma düzensiz göçü önlemede başarılı görünüyordu: 2015’te 850 binin üzerinde olan yasa dışı geçiş sayısı, 2017’de yaklaşık 29 bine düştü.[3] Avrupa kurumları bu gelişmeyi önemli bir başarı olarak görürken,[4] anlaşma çeşitli aktörler tarafından bir çok yönden eleştiri de aldı.
Örneğin Uluslararası Af Örgütü[5] gibi insan hakları kuruluşları, Türkiye’ye geri gönderilen mültecilerin insan hakları ihlallerine maruz kaldığını rapor etti. Ayrıca, Türkiye’nin “güvenli üçüncü ülke” olarak kabul edilmesi, sınırları içindeki mültecilerin koşullarına ilişkin endişeler ve sınır dışı edilen Suriyeliler ile ilgili raporlar sebebiyle tartışma konusu olmuştur.
Diğer eleştiriler ise anlaşmanın beraberinde getirdiği hukuki zorluklara yönelik olmuştur. Özellikle, Anlaşmanın etkili bir antlaşma olup olmadığına ilişkin tartışmalarla [6] birlikte anlaşmanın uluslararası hukuka uygunluğu ve sığınmacıların haklarını nasıl etkilediği konularında da yeni sorular gündeme gelmiştir.
Gelişen Türkiye-AB ilişkileri
AB-Türkiye Anlaşması’nın Brüksel ve Ankara arasındaki ilişkiler üzerinde büyük bir etkisi olduğu yadsınamaz. Başlangıçta her iki taraf için de pragmatik ve gerekli bir çözüm olarak görülmesine rağmen, anlaşma kısa sürede tartışmalı bir konu haline geldi. Türkiye, anlaşmayı AB ile müzakerelerde bir tür “pazarlık kozu” olarak kullanarak, talepleri karşılanmadığında mülteciler için “kapıları açma” tehdidinde bulunmuştur. Öte yandan, vize serbestisi ve gümrük birliğinin güncellenmesine dair taahhütlerin yerine getirilmemesi, Türkiye ile çeşitli AB üye ülkeleri arasında kaçınılmaz gerilimlere yol açmıştır.
Bununla birlikte, FRIT, AB-Türkiye işbirliğinin operasyonel ve teknik yönlerine olumlu katkıda bulunmuş ve ilişkiler üzerinde sınırlı bir iyi etki yaratmıştır. FRIT, çeşitli uluslararası kuruluşların ve STK’ların aktif katılımı yoluyla mülteci topluluğuna insani yardım ve kalkınma yardımı sağlayarak – özellikle Türkiye’nin bakış açısından – Türkiye’de göç yönetimi ve yönetişiminin standartlaştırılmasını kolaylaştırmıştır. Ayrıca, göç sektöründeki insan kaynakları ve iş fırsatları üzerinde de olumlu etkileri olmuştur.
Sınır Kontrolünün Dışsallaştırma için Bir Emsal
AB-Türkiye Anlaşması’nın en belirgin etkilerinden biri, sınır kontrol sorumluluklarının dışsallaştırılmasına yönelik bir çerçeve oluşturarak Avrupa göç politikasında bir dönüm noktası oluşturmasıdır. Bu anlaşma, Avrupa’ya göç akışlarını yönetmek için başka ülkelerle yapılabilecek benzer düzenlemeler için bir emsal oluşturduğundan, gelecekteki anlaşmalar için bir model teşkil edebilir. Örneğin, Avrupa Komisyonu onayında Tunus ile bir mutabakat imzalayan İtalya gibi bazı ülkeler şimdiden bu yönde ilerlemeye başlamıştır .[7]
Bununla birlikte, AB’nin sınır güvenliğini insani yükümlülüklerin önüne koyma eğilimi ve göç yönetimine yaklaşımı etik tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Bu durum, sivil toplumun büyük bölümünün göçü kontrolsüz bir olgu olarak algıladığı farklı Üye Devletlerdeki iç siyasi nedenlerden dolayı ortaya çıkmıştır.[8]
Son gelişmeler: Suriyeli mültecilerin dönüşü ve aşırı sağın yeniden yükselişi
2025 yılına gelindiğinde, anlaşmanın arkasındaki genel dinamikleri dönüştüren birkaç önemli faktör öne çıkıyor.
Bunlardan ilki Suriyeli mültecilerin anavatanlarına dönüşüdür. Esad rejiminin Aralık 2024’te devrilmesinden bu yana, Suriye’ye geri dönen yeni bir mülteci hareketi ortaya çıkmıştır ve bu da anlaşmanın ve ilgili tedbirlerin dinamiklerini değiştirme potansiyeli taşımaktadır. Türk hükümet kaynaklarına göre, şu ana kadar 100 bin mülteci Suriye’ye geri döndü, ancak bu sayı daha da fazla olabilir[9] . Bu geri dönüşün kalıcı olup olmayacağı belirsizliğini koruyor; ancak mülteci sayısındaki olası azalma, gelecekteki müzakereleri etkileyebilir.
İkincisi ise aşırı sağın yeniden yükselişi: Avrupa genelinde birçok aşırı sağcı partinin başarılı seçim sonuçları göç politikalarını da etkilemiştir. Almanya’da AfD son parlamento seçimlerinde oyların %22’sini alırken, son yasama döneminde CDU muhalefet lideri Friedrich Merz – AfD’nin de desteğiyle – tartışmalı beş maddelik bir göç planı önerdi[10] ; aynı zamanda İtalya gibi ülkelerde de göç karşıtı politikalar güç kazanmaya devam etmektedir. Bu bağlamda, AB-Türkiye Anlaşması, aşırı sağın Avrupa ülkelerindeki göçmen nüfusunu azaltmayı amaçlayan yeniden göç fikri için potansiyel bir plan olarak görülebilir.
Üçüncü olarak, karşılıklı eleştiriler ve siyasi anlaşmazlıklara rağmen, AB ve Türkiye, iş birliğinin devam etmesi gerektiğinin farkında. Türkiye’nin AB üyelik süreci resmen hâlâ açıkken, FRIT programının da yıllarca faaliyet göstermeye devam edecek olması- sonuçlandırılması gereken ve[11] yenilenen projelerin varlığı- ve genel uluslararası belirsizlikler, diğer alanlarda iş birliği için fırsatlar sunabilir.
Tüm bu nedenlerden dolayı, anlaşmanın geleceği muhtemelen değişen siyasi ve jeopolitik gerçeklerin yanı sıra göç modellerini de ele alacak şekilde yeniden müzakere edilecektir.
Sırada ne var? Zorluklar ve fırsatlar
Avrupa ve Türkiye’de göç yönetiminin geleceğinin karmaşık zorluklar ve önemli fırsatların bir arada bulunduğu bir döneme gireceği açıktır. Anavatanlarına dönen Suriyeli mültecilerin sayısının artması Türkiye’deki altyapı üzerindeki baskıyı azaltabilir, ancak aynı zamanda bu geri dönüşlerin uzun vadede sürdürülebilirliğine ilişkin soruları da beraberinde getirmektedir. Özetle, en dikkat çekici temalar şunlar olabilir:
- Entegrasyon ve kalkınma: FRIT’teki bazı iyi uygulamaları takiben, AB Avrupa’da kalan mültecilerin entegrasyonuna daha fazla odaklanabilir ve sosyal ve ekonomik kapsayıcılığı geliştirecek politikaları iyileştirebilir. Bu tür politikalar doğru bir şekilde uygulanırsa, kıta genelinde göçmenler ve mültecilere yönelik algı olumlu yönde etkilenebilir.
- CEAS reformu: Göç krizi, Avrupa sığınma sisteminin zayıflıklarını açıkça ortaya koymuştur. CEAS[12] reformu gereklidir ve bu reform, mültecilerin üye devletler arasında dağıtılması için daha etkin mekanizmalar içermeli ve böylece ilk varış ülkeleri üzerindeki baskıyı azaltmalıdır.
- Uluslararası işbirliği: Göç yönetimi küresel işbirliği gerektirir. AB, mültecilerin korunmasını iyileştirmek ve zorunlu göçün temel nedenlerini ele almak için, mümkünse etkili kalkınma programları uygulayarak ve insan hakları yasalarına saygı gösterilmesini talep ederek, üçüncü ülkelerle ortaklıklarını güçlendirebilir. Türkiye ile AB arasında FRIT kapsamında süregelen operasyonel iş birliği, diğer bağlamlarda da uygulanabilecek iyi uygulamaların geliştirilmesi açısından olumlu bir örnek olarak değerlendirilebilir.
Sonuçlar
AB-Türkiye Mutabakatı, Avrupa’nın insani değerler ile güvenlik kaygıları arasında yaşadığı ikilemi gözler önüne sererken, aynı zamanda Avrupa göç politikasını şekillendirmiştir. Dokuz yılın ardından bu ders çıkarılmıştır. Esad’ın yakın zamanda devrilmesi, binlerce Suriyeli mültecinin evlerine dönmesi için kapıları (yeniden) açmış ve bu durum potansiyel olarak Anlaşma’nın dinamiklerini etkileyebilecek bir gelişme olmuştur. Bu arada, Avrupa’nın siyasi ortamı da değişmiş, aşırı sağ partiler kıta genelinde daha fazla destek kazanmaya başlamış ve bu partilerin Mutabakat’ı daha sıkı göç politikaları için bir model olarak görmesi muhtemeldir.
Vize serbestisi ve AB’ye katılım müzakereleri konusunda yerine getirilmeyen vaatlerin yarattığı hayal kırıklığına rağmen, şüphesiz ki FRIT programının siyasi ilişkilerin çatışmalı olduğu durumlarda bile teknik işbirliğinin mümkün olabileceğini göstermesinin etkisi ile birlikte her iki taraf da çıkar ilişkisini sürdürmeye istekli görünüyor.
Anlaşmanın sınır kontrolünü dışsallaştırma yaklaşımının Akdeniz bölgesinde benzer düzenlemelere ilham kaynağı olduğu göz önüne alındığında, Avrupa’nın gelecekteki göç yönetimi giderek artan bir şekilde insani görevler ile daha sıkı kontroller için artan iç baskı arasında bir denge bulmakla ilgili olacaktır. Sonuç olarak, AB-Türkiye Mutabakatı, Avrupa’nın farklı değerler ve ihtiyaçları, karmaşık bir küresel bağlam içinde dengelemeye yönelik süregelen mücadelesini gözler önüne sermektedir.
Kaynakça
- European Commission. (2023). EU and Tunisia adopt a memorandum of understanding on a strategic and comprehensive partnership (Press Release No. IP/23/3887). Publications Office of the European Union. Retrieved from: https://ec.europa.eu/commission/presscorner/detail/en/ip_23_3887.
- European Commission. (2017). Sixth report on the progress made in the implementation of the EU-Turkey statement. Publications Office of the European Union. Retrieved from: https://enlargement.ec.europa.eu/document/download/b009736f-ad03-4e3b-81b4-96fb5961e6d6_en?filename=170613_6th_report_on_the_progress_made_in_the_implementation_of_the_eu-turkey_statement_en.pdf.
- European Court of Auditors. (2024). The Facility for Refugees in Turkey: Beneficial for refugees and host communities, but impact and sustainability not yet ensured (Special Report No. 06/2024). Publications Office of the European Union. Retrieved from: https://www.eca.europa.eu/en/publications?ref=SR-2024-06.
- Pries, L., & Savci, B. S. Z. (2023). Between Humanitarian Assistance and Externalizing of EU Borders: The EU-Turkey Deal and Refugee Related Organizations in Turkey. Journal on Migration and Human Security, 11(1), 57-74. https://doi.org/10.1177/23315024231156381.
- Schlieter, E. (2025). The Instrumentalization of the Syrian Refugee Crisis and Conflictual Cooperation between the EU and Turkey (Doctoral dissertation). University of Bamberg. Retrieved from: https://fis.uni-bamberg.de/server/api/core/bitstreams/2ffeab8a-6143-4a01-997f-eb6a89529311/content.
- World Bank. (2020, November 20). Turkey: Agricultural employment support for refugees and Turkish citizens through enhanced market linkages project (Report No. PAD3504). The World Bank. Retrieved from: https://projects.worldbank.org/en/projects-operations/project-detail/P171543.
Dipnotlar
[1] Kaynak: https://data.unhcr.org/en/situations/syria/location/113.
[2] Avrupa Birliği diğer kanallar aracılığıyla üç milyar daha ekledi; daha fazla bilgi için bkz: The Facility for Refugees in Turkey Beneficial for refugees and host communities, but impact and sustainability not yet ensured. ECA. (2024).
[3] Kaynak: https://data.unhcr.org/en/situations/europe-sea-arrivals/location/24489.
[4] Bu husus, AB Komisyonu tarafından 2017 yılında yayımlanan Sixth Report on the Progress made in the implementation of the EU-Turkey Statement başlıklı raporda açıkça belirtilmiştir.
[5] Örnek: https://www.amnesty.nl/actueel/eu-turkey-deal-greek-decision-highlights-fundamental-flaws
[6] Tartışmanın iyi bir örneğini burada bulabilirsiniz: https://eulawanalysis.blogspot.com/2016/04/is-eu-turkey-refugee-and-migration-deal.html
[7] Daha ayrıntılı bilgi için 16 Temmuz 2023 tarihinde Tunus‘ta imzalanan Memorandum of Understanding on a strategic and global partnership between the European Union and Tunisia metnine bakınız.
[8] Kaynak: https://www.migrationdataportal.org/themes/public-opinion-migration
[9] Bu sayı Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 5 Mart 2024 tarihinde yaptığı açıklamadan alınmıştır, ancak IOM’nin resmi verilerinden biraz farklıdır; daha fazla bilgi için: https://dtm.iom.int/reports/syrian-arab-republic-community-baseline-assessment-round-1-01-28-february-2025?close=true
[10] Daha fazlasını buradan görebilirsiniz: https://www.theguardian.com/world/2025/jan/31/german-parliament-rejects-immigration-bill-backed-far-right-afd
[11] Dünya Bankası’nın ” Agricultural employment support for refugees and Turkish citizens through enhanced market linkage” projesi buna bir örnektir; daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz: https://projects.worldbank.org/en/projects-operations/project-detail/P171543
[12] Reform 2020’den beri tartışılmaktadır; daha fazla bilgi için: https://home-affairs.ec.europa.eu/policies/migration-and-asylum/common-european-asylum-system_en
*Alberto Nicelli, Pavia Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler ve Ekonomik Kalkınma alanında yüksek lisans yapmaktadır. Tezinde, Türkiye’deki Mülteciler için Mali Yardım Programı (FRIT) kapsamında finanse edilen kalkınma projelerinin etkisini incelemektedir. Türkiye’de önemli bir devlet üniversitesinde eğitim alma fırsatı bulan Alberto, araştırmalarında göç, kalkınma ve uluslararası işbirliği gibi konuları derinlemesine ele almaktadır.
** GAR Blog’ta yayınlanan yazılarda görüşler bütünüyle yazarlara aittir, Göç Araştırmaları Derneği’nin görüşlerini yansıtmaz.
***Görsel CHATGPT ile oluşturulmuştur.