Didem Danış
25 Nisan 2024
Didem Danış, Fransız sosyolog Séverine Chauvel ile Fransa’nın Yeni Göç Yası hakkında söyleşi gerçekleştirdi.
Didem Danış*
25 Nisan 2024
Uzun süre devam eden tartışmaların ardından, 20 Aralık 2023’de Fransız Parlamentosunda göç politikasını sertleştiren yeni bir yasa tasarısı kabul edildi. Özellikle aşırı sağ partilerin destek verdiği yasaya, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un da onay vermesi, muhalif çevreler tarafından tehlikeli bir siyasi taviz olarak yorumlandı. Aile birleşiminin zorlaştırılması, yabancıların sosyal yardımlara erişiminin kısıtlanması gibi pek çok sorunlu madde içeren yasanın ele aldığı konulardan biri de Fransa’ya gelen yabancı öğrencilerle ilgili maddeler oldu. Yabancı öğrencilerin Fransa’da eğitim için daha yüksek öğrenim harcı ödemesi, geri dönüşte ödenmek üzere depozito şartı koşulması gibi hükümler özellikle üniversite çevrelerinden büyük bir tepkiyle karşılaştı ve yeni yasaya karşı çeşitli gösteriler yapıldı. 27 Ocak 2024 tarihinde ise Fransız Anayasa Mahkemesi aralarında depozito koşulunun da olduğu 30 kadar maddeyi iptal ederek yasayı büyük ölçüde onayladı.
GAR üyelerinden Didem Danış, Avrupa ölçeğinde yaygınlaşan göçmen karşıtı iklimin görünümlerinden biri olan bu yeni yasayı Fransız sosyolog Séverine Chauvel ile konuştu. Paris-Est Créteil Üniversitesi’nde akademisyen olarak çalışan Chauvel, aynı zamanda Göç Enstitüsü (Institut Convergence Migrations) üyesi ve Paris’teki Göç Tarihi Müzesi’nde (Musée Nationale de l’Histoire de l’Immigration) araştırmacı olarak çalışıyor. Öğrenci göçü ve üniversite öğrencilerinin uluslararası dolaşımı üzerine çeşitli çalışmaları olan Chauvel’in araştırmaları özellikle Batı Afrika’dan Fransa’ya gelen yabancı öğrenciler konusuna odaklanıyor.
Ocak ayında, Anayasa Konseyinin kararından hemen önce yapılan bu söyleşi Fransa’nın küreselleşen dünyada ulusal sınırları kapalı tutmaya çalışan göç politikasının çelişkilerini düşünmek için önemli ipuçları sunuyor.
Didem Danış (DD): Aralık ayında Fransa’da Parlamentodan geçen yasanın sizin uzmanlık alanınız olan yabancı öğrenciler üzerindeki etkisiyle başlamak isterim. Bu yeni yasa Fransız parlamentosunda büyük tartışmalarla kabul edildi. Yeni yasada, Fransa’da yüksek öğrenim görmek isteyen yabancıları sınırlayan, onların gelmelerini zorlaştıracak maddeler bulunuyor. Bize bunun öğrenci hareketliliği açısından ne anlama geldiğinden bahsedebilir misiniz?
Séverine Chauvel (SC): Bunu yapabilmek için bir adım geriye gidip yakın tarihteki önemli bir gelişmeye bakmak gerekiyor. 2018 yılında “Bienvenue en France” (Fransa’ya Hoşgeldiniz) adı verilen bir proje vardı. Başbakan Edouard Philippe tarafından başlatılan bu projenin amacı, uluslararası öğrencileri daha iyi karşılayarak Fransa’ya çekmekti çünkü bu dönem Fransa’nın diğer ülkelere kıyasla uluslararası öğrenci kabulünde geri kaldığı bir dönemdi. Bu proje dahilinde, Avrupa Birliği dışından gelen öğrencilerin kayıt ücretlerini, 10 kata kadar artırma fikri de vardı. Beraber çalıştığımız demograflardan olan Hicham Jamid bu projenin, finansal zorlukları olabilecek ülkelerden gelen öğrencilerin cesaretini kıracağını daha o zaman söylemişti. Bu da öğrenci hareketliliği akışını yavaşlatacaktı. Bazı üniversiteler bu plana karşı çıktılar ve yabancı öğrencileri daha fazla kayıt harcı ödeme kuralından muaf tutmanın yollarını buldular. Sonuç olarak, başta korkulduğu gibi gelen öğrenci sayısı azalmadı. Öte yandan, bazı ülkeler için İçişleri Bakanlığı ile vize konusunda sorunlar yaşandı.
2024 tarihli bu yeni göç yasasında, öğrencilerle ilgili çok önemli bir bölüm var. Burada eğitim harcı muafiyetinin artık mümkün olmayacağı belirtiliyor. Yani rektörlüklerin yabancı öğrencilere ekstra harç ödeme kuralına karşı muafiyet sağlama imkanını sona eriyor. Bunun üzerine Üniversite Rektörleri Konferansı bu yasayı kınayan bir metin kaleme aldı.
DD: Pek çok hükümetin dünyanın en iyi öğrencilerini yüksek öğrenim yapmak üzere kendi ülkelerine çekmeye çalıştığı bir dünyada yaşıyoruz. Bu aynı zamanda ileriye dönük bir vasıflı göçmen çekme projesi de. Peki Fransa’daki mevcut hükümet, küreselleşme ve öğrenci hareketliliğinin uluslararasılaşması dalgalarına ters düşen bu yeni yasayı nasıl gerekçelendiriyor?
SC: Fransa’da yükseköğretimin genel dönüşümünü anlamak için, üniversitelerin özerkliğinin yanı sıra finansman konusunu açıklamak lazım. Uzun zamandır üniversite eğitim harçlarını artırmak ve yabancı öğrencilere ek ödeme yaptırmak isteniyordu. 1970’lerden bu yana, Fransa’nın öğrenci göçüne ilişkin politikası cezbetme ve denetleme politikası olmuştur. Şimdi de harçlardaki bu artışı zorunlu hale getirerek, İngiliz tarzı bir sisteme geçilmek isteniyor. Yani öğrencileri daha yüksek bir fiyat ile cezbetme fikri var; buna göre fiyat kalitenin bir işareti olacak. Böylece yüksek öğrenim için para ödemeye alışkın olan belirli ülkelerden öğrencilerin, özellikle de Asyalıların Fransa’ya gelmesi amaçlanıyor.
Bu yasayı hazırlayanların zihninde, Fransa’da çok uzun zamandır var olan bir figür var: Fransa’ya eğitim kisvesi altında gelen aslında amacı kalmak olan “sahte öğrenci” figürü. Göçmenlik yasasında da bu fikrin çok güçlü olduğunu görüyoruz, örneğin öğrencilerin tüm sınavlarda hazır bulunup bulunmadıklarını kontrol etmek üzere denetimler arttırılıyor. Kısacası bu yasayla Fransa’ya gelen öğrencilere yönelik kontrolün arttırılması amaçlanıyor. Bu yaklaşım uluslararası alanda Fransa üniversitelerinin cazibesini azaltacak. Üniversite rektörlerinin karşı çıktığı şey de bu.
DD: Yasaya yönelik başka tartışmalar da var mı?
SC: Yasanın çok tartışmalı bir başka yönü de depozito meselesi. Öğrencilerin eğitimleri bittikten sonra Fransa’dan ayrılmalarını garanti etmek için başta bir depozito ödemeleri öneriliyor. Yüksek Öğretim Bakanı, bunun sembolik bir miktar olabileceğini söyledi, ama tepkiler çok yoğun. Yani kısacası bu bir para meselesi olacak. Öğrenci seçimi daha çok maddi kriterlere dayalı olacak. Dolayısıyla en zengin, maddi açıdan en ayrıcalıklı olan öğrenciler, Fransa’ya gelebilecek. Yasanın sonucu bu olacak.
DD: Bir süre önce Fransa Cumhurbaşkanı Macron, Fransa’da doğurganlığın düştüğünü belirterek, Fransız kadınlarını çocuk yapmaya teşvik ettiğini söyledi. Bu açıklama elbette feministlerin tepkisini çekti ama aynı zamanda Fransa’daki önemli bir olguyu da gösterdi; doğurganlıktaki düşüş Fransa için bir nüfus sorunu anlamına geliyor. Batı Avrupa’nın her yerinde, özellikle de Güney Avrupa ülkelerinde, düşük doğurganlığa bağlı nüfus eksikliği var, ama aynı zamanda bu ülkeler yeni girişleri sınırlamaya çalışan katı politikalar uyguluyorlar. Bu yeni yasaya dönersek, Fransız toplumunun diğer talepleri de dahil olmak üzere toplumun ihtiyaçları veya mevcut koşullarıyla ilişkili olarak hükümetin bu yasayı gerekçelendirirken temel mantığı nedir?
SC: Aslında bunun arkasında siyasi bir hesap var. Önümüzde Avrupa seçimleri, cumhurbaşkanlığı seçimleri, vs. olacak. Bu açıdan, Ulusal Birlik Partisinin (Rassemblement National – RN) aşırı sağ unsurlarının benimsendiği açık. Bunun arkasında “Fransızları ilk sıraya koyma” söylemi var. Demografi konusuna geri dönecek olursak, burada mesele aslında ekonomik öncelikler veya demografik kaygılar değil; yeni yasa önerisi gerçekten de bir kapanma sinyali veriyor; uluslararası öğrencilerin ekonomik olarak seçilmesi yükseköğretimde küresel yetenek yarışı ve akademik mükemmellik söylemine ters düşen bir kapanma anlamına geliyor. Üniversite rektörlerinin ana argümanı bu. Aslında bu yasaya karşı çeşitli argümanlar var. Bir yanda, bu yasayla ekonomik ve akademik çekiciliğimizi kaybedeceğimizi söyleyen üniversite rektörleri var. Bu yasanın bilimsel alışverişi teşvik etme ve buna ev sahipliği yapma gibi temel değerlere oldukça aykırı olduğunu söylüyorlar. Diğer yanda, Institut Convergence Migrations (ICM) tarafından öne sürülen ikinci bir argüman var, ki 700’den fazla araştırmacıyı bir araya getiren bu göç enstitüsü üyeleri göçle ilgili gerçekleri ortaya koyan güçlü bir metin de yazdılar. Bu metinde, bu yasa teklifinin tamamen yersiz olduğunu gösteren sosyal gerçeklerin altını çizdiler. Ve üçüncü argüman ise, kabul politikaları konusunda hümanist boyutu vurgulayan; yetenek veya ekonomik kriterlerin ötesinde bir yaklaşım öneren ve bu tasarının siyasi boyutunu eleştiren insanlardan geldi.
DD: Biraz da siyasi partilerin pozisyonunu konuşabilir miyiz? Bugün Almanya’da Alternative für Deutschland (AfD) veya Hollanda’da Geert Wilders’in başarısını düşündüğümüzde genel olarak Batı Avrupa’da aşırı sağın yükselişini görüyoruz. Sizce bu yeni yasa etrafındaki tartışmalar Ulusal Birlik Partisi (RN) etrafındaki göçmen karşıtı pozisyonları mı güçlendirdi, yoksa bu tartışmalar Fransa’da daha az ayrımcı bir tartışmaya katkıda mı bulundu? Başka bir deyişle, Fransa’da yeni yasa etrafındaki tartışmaların Fransız toplumuna etkisi ne oldu?
SC: Fransa’nın çeşitli şehirlerinde bu yasaya karşı çıkan insanlar tarafından çok sayıda gösteri yapıldığını gördük. Bu tartışma, söz konusu yasanın ötesine geçerek, Fransa’da ya da dünyada, siyasi yaşamın aşırı sağcılaşmasını gündeme getirdi. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçimleri için Cumhurbaşkanı Macron’un bu yasa önerisiyle attığı adım, RN argümanlarını destekleme ve benimseme stratejisi oldu. Ki bence bu oldukça riskli bir adımdı.
DD: Siyasi partilere bakarsak genel olarak tablo pek de iyimser değil. Ancak buna tepkiler de var. Örneğin Almanya’da AfD’ye ve Almanya’daki yabancıları sınır dışı etme politikalarına karşı büyük gösteriler vardı. Yabancı düşmanlığında bir artış var ama aynı zamanda bu ayrımcı ve ırkçı politikalara karşı olan hareketler ya da tepkiler de var. Fransa’da üniversite dünyasında yeni yasayı eleştiren önemli bir aktör olarak ICM’den bahsettiniz. Peki akademisyenler ya da sivil toplum aktörleri tarafından bu yasa nasıl tartışılıyor?
SC: ICM tek bir üniversiteden ziyade genel olarak akademik arenada yer alıyor, çünkü aslında birkaç kurumu bir araya getiriyor. Ancak ICM her yönüyle göç konusuyla ilgilenen François Héran tarafından başlatılmış, sınırlı süreli bir proje, yani yakında sona erecek. Üniversite içinde de hareketlenmeler var. Özellikle Paris Cité’de Dominique Vidal’in de katılımıyla “Göçmenlik yasası üniversiteyi nasıl etkiliyor?” başlıklı bir toplantı düzenlendi. Akademik dünyada, bilgi ve analize dayalı metinler, dilekçeler ve ayrıca bana gerçekten çok önemli görünen toplantılar ile bir seferberlik hali var. Bu da böyle bir süreçte çok önemli olan kolektif düşünceyi besliyor. Çünkü bu çaba aynı zamanda disiplinler arası olmalı: hukukçular, tarihçiler, sosyologlar, coğrafyacılar vs. var. Hukuk uzmanlarına da ihtiyacımız var, çünkü vizeler söz konusu olduğunda, durumu zaten karmaşık olan yabancı öğrencilerin statü değişikliği yapmasını zorlaştıracak kanun maddeleri olacak. Öğrenciler eğitimlerinden sonra kalıp çalışmak, iş deneyimi edinmek istediklerinde, bu çok zor olacak. Ve aslında, akademisyenler olarak kolektif düşüncede nasıl ilerleme kaydedebileceğimizi göreceğiz. Görüyoruz ki akademik özgürlükler tehdit altında ve İçişleri Bakanlığı üniversitedeki değişimler üzerinde giderek daha fazla kontrol sahibi.
DD: Bu yasanın barınma ve insani yardım konuları üzerinde de sonuçları olacak. Bu konular hakkında da bir şey eklemek ister misiniz?
SC: Beni asıl çarpan şey, yasayla kesilecek olan yardım meselesi ve konunun toplumsal sağlık boyutu. Zaman sınırı şimdilik uzatıldı ama durum öğrenciler için zaten çok zor. Ayrıca bugün bir yabancı öğrenci Fransa’da mezun olduktan sonra çalışmak istiyorsa, yasal statüsünü değiştirmek için asgari ücretten daha fazla kazanmak zorunda. Asgari ücrete denk bir maaş mezuniyet sonrası çalışma vizesine geçmek için yeterli değil.
DD: Sizce buradaki amaç yabancı gençleri caydırmak mı yoksa daha çok ekonomik çıkarları ön plana koymak mı? Bu kararın arkasındaki mantık nedir?
SC: Aslında mantık, geri dönüş. Mezun olduktan sonra gençlerin menşe ülkelerine geri dönmelerini teşvik etmek istiyorlar.
DD: Fransa’nın yabancı öğrencilerin mezuniyet sonrası dönüşünü istemesi diğer ülkelerdeki durumun tam tersi değil mi? Örneğin Alman devleti şu anda yabancı gençlerin mezuniyet sonrası Almanya’da çalışmaları için teşvik etmeye çalışıyor. Diplomalarını yabancı ülkelerde almış olan öğrencilerin, mezuniyet sonrası bu ülkelerde çalışmalarının, adaptasyon ve entegrasyon süreçleri açısından çok daha kolay olduğundan bahseden pek çok araştırma var. Fransa’nın yaptığı küresel Kuzey ülkelerinin “küresel yetenek yarışı” (global race for talents) mantığına aykırı.
SC: Araştırmacılar bu yaklaşımı kınadılar. ICM’nin basın açıklamasında da bu eleştiri vardı. Ama nihayetinde bu yeni yasada siyasi bir mantık var, “seçilmemiş”[1] bir göçe karşı mücadele etme isteği. Aslında mantık bu ve bu aslında ekonomik çıkarlara da uygun değil. Bu yasa yabancı gençleri caydıracak, bundan eminim. Dolayısıyla gençler yüksek öğrenim için Fransa dışındaki destinasyonlara yönelecekler.
DD: Fransız öğrencilerin bu yeni yasaya herhangi bir tepkisi oldu mu?
SC: Evet, üniversitelerde bu yasaya karşı çıkan metinlerin oylandığı genel kurullar yapılıyor ve öğrenciler de gösterilerde yer alıyor.
DD: Bu yeni yasayı destekleyen öğrenci gösterileri var mı?
SC: Hayır, hayır. Bu soru beni gülümsetti çünkü yasayı destekleyenlerin bir gösteri yapmalarına gerek yok, çünkü şu anda fikirleri iktidarda. Tüm bunların bizi hiç de iyimser yapmadığı doğru.
DD: Son bir soru, sizce bu yabancı düşmanlığı dalgası ya da göçmen karşıtlığı yakın gelecekte nasıl devam edecek? Başka bir deyişle, bu yeni yasanın Fransa için yakın gelecekteki etkileri neler olabilir?
SC: Anayasa Konseyi tarafından nasıl yeniden ele alındığını görmemiz gerekiyor. Ona göre farklı toplumsal tepkiler olacaktır. Bence bu noktada toplumsal hareketler bir fark yaratabilir, en azından ben öyle umuyorum.
Not: Bu söyleşi Ocak ayında Anayasa Konseyinin kararından hemen önce yapılmıştı. Séverine Chauvel’in dediği gibi toplumsal tepkiler bir karşılık buldu ve Anayasa Konseyi depozito hükmü başta olmak üzere 89 maddelik yasa tasarısındaki 30 kadar maddeyi iptal etti.
[1] Séverine Chauvel burada, Sarkozy’nin 2005 yılında dile getirdiği “maruz kalınmış göç” (immigration subie) – “seçilmiş göç” (immigration choisie) ikiliğine referans veriyor. Bu ikilik göçü tamamen devlet perspektifinden ele alırken, iltica ve düzensiz göç hareketlerini mecburen maruz kalınmış hareketler olarak görüp, bunları engellemeye yönelik siyasi kararlılık ile ekonomik alandaki işgücü ihtiyacına yönelik seçici göçü birleştirmenin bir yolu olarak ifade edilmektedir (Viprey, 2010).